Cemal Abdal Ocağı ve Tarihi

Ocak kavramının tarihsel kökleri hakkında modern günümüzde bir çok veri bulunmaktadır. Fakat Ré Heq inancında ocak kavramı, varlığın başlangıcıyla “kandaş/klan=çekirdek aile” ye tekabül etmektedir. Aşikardır ki; “Mekansız ve sıfatsız” olan her şey, Ré Heq düsturunda “yok” hükmündedir. Varlığın doğuşundan beri; yani “kal-u bela” da, ol yitik zamanlarda Ré Heq inancının teolojik kurumsal yasaları belirlenirken, yol erenleri üç saç ayağı/teslis üzerinde hareket etmişlerdir.. Bu triloji terkip; “Beslenme, Barınma, Üreme/doğum” dur. Buna göre, Heq ehlinin dai‟leri tarafından kozmogonik çarkın dişlileri şöyle döndürülmüştür. Beslenmeyle toplumsal lokma; barınmayla kutsal mekan hane/ev; Doğumla tüten kutsal ocak/nesil. Tarımsal toplumun yaşamsal serüveninin farklı bendlerinde döngülenen bu üçlü denklem sonucunda, ilk çekirdek olan hanenin/evin kutsanan insan-i kamil nesline, bu yolakta “Ocaxzede/Ocaxlamé” denilmiştir. Ol sebeptendir ki; Ré Heq inancının günümüze degin gelen sırr-ı mirası, bu ocakzadeler ve yine onların bağlıları olan “Ewladé Heq, Ewladé Ré” ler tarafından süslü kundaklarla günümüze kadar taşınmıştır. Bu dinsel-sosoyal, kültürel, ekonomik ve bir bütün olarak toplumsal temel gerçeklikler nazeryesinde, asırlardan beri yol yürünmüş, erkan meydanında rızalık görülmüştür. Billuri tecelli/ Hakkın incisi, varlığın kapısında sırr-ı hasıl olmuştur.

Bu bağlamda araştırmamızın temel konusu, Elazığ ilinin Karakoçan ilçesine bağlı bugünkü Üçbudak, eski adıyla Delkan/Delikan köyünde teşekkül eden “Cemal Abdal Ocağı” dır. Tüm Ré Heq/Ehli Heq1 (Dersim inancı) Ewliyaları gibi, Cemal Avdel ocağının banisi olan yol ereninin de, yazılı ve sözlü anlatımlarda farklı isimleri/lakapları bulunmaktadır. Bunlardan bazıları Seyyid Nuri Cemaleddin, Seyyid Cemal Sultan ve yerelde en popüler olanı Cemal Abdal/Evdıl/Avdel‟dir. Yerelde hiç bilinmeyeni ve ocak şeceresindeki adı “Şeyh Cemal”dir. Çalışmamızın başlıca kaynakları arasında alan araştırmalarımız bulunmaktadır. Bu bağlamda öncelikle görüştüğümüz bir kısım ocak Pirleri ve talipleri gelmektedir. Diğer yandan Cemal Avdel ocağına ait şecerenin ilgili bölümleri de kaynaklarımız dahilindedir. Konumuzla alakalı, kısıtlıda olsa var olan yazılı kaynaklar burada kullanılacaktır. Yine Şıx Dilo Belincan’ın2 (Berxécan) şeçeresi ve Berxécan ocağı bağlılarının, Cemal Avdel ve ocağı ile temel ilişkiler üzerindeki bağıntılı anlatımlarının tümü ele alınacaktır. Sonuçta görüleceği üzere bu çalışma, Cemal Avdel örneğinde, ocaklar tarihi yazımında ezberleri bozacak, farklı ipuçları sunacaktır. Cemal Avdel ocağının bazı pirleri, ocağın kurulu olduğu Delikan köyünden çıkıp günümüzde değişik bölgelere yerleşmişlerdir. Talipler topluluğu ise Şadiyan aşireti başta olmak üzere, şu an itibariyle Sivas merkezli yerleşik olan Balucan aşiretidir.3

Delikan / Delkan Köyü

Kürt toplumunda önemli bir sosyal örgütlenme formu olarak klan ( aşiret ve topluluklar) lar toplumsal adlarını, geçmiş tarihlerdeki “Kal u Pil” olarak andıkları atalarından (onomastik) veya yaşadıkları coğrafyadan, köy ve bölgelerden (topografik) almışlardır. Bazende bunun tam tersi bir süreç işlemiştir (Izady, 2007: 158-159). Bundan dolayı Kürt aşiretleri, aynı tarihsel isimleriyle asırlardan beri hep hafızalarda kayda geçmiştir. Cemal Avdel ocağını bilimsel bir temelde ele almak ve onun tarihsel varlık değerlerini günyüzüne çıkarmak için, mekanın ve sıfatının varolduğu coğrafyaya, yani köyüne gitmek gerekir. Ré Heq inancında elbette her ocağın, kutsanmış mekanının ıspatlandığı bir yerleşkesi vardır. Cemal Avdel ocağının kurulduğu yer, Delikan köyüdür. Delikan köyü, Karakoçan ilçesine 14, Elazığ iline 118 km. uzaklıktadır. Bugüne kadar var olan Alevi/Kızılbaş (Ré Heq) ocakları içinde, Cemal Avdel ocağı hakkında maalesef istenilen düzeyde, bilimsel yazılı bir matbuatın olmadığı anlaşılmaktadır.

Delikan köyü, Karakoçan (Oxi) ilçesinin Kuzey Batısında yer alır. Köyün bilinen ilk adı “Delikan”dır. Son yıllarda bazı sözlü kaynaklar, Hacı Bektaşi Veli‟nin Vilayetnamesi’nde adı geçen (Gölpınarlı 1995: 80) “Altıntaş” a gönderme yaparak, köyün eski adının “Altıntaş” olduğunu savlarlar! Lakin bellirtmeliyiz ki bunun, gerçekle hiç bir ilgisi yoktur! Şimdiki adı “Üçbudak” olan köyün bilinen en eski ve tek adı, Delikan‟dır. Çünkü “Cemaat u Delikan” adı, h. 400/1009-10 tarihinde, Berxécan‟ın şeceresinde kaydedilmişdir. Ayrıca 16. yüzyıla ait Osmanlının yazılı arşiv kaynaklarında Delikan köyünün kaydı bulunmaktadır. Konumuza bahis olan Delikan köyü, Kurmanci/Kırdasi (here were) konuşan sakinleriyle, Kürt Deliki/Delikan aşiretinin bir yerleşkesi olduğu bilinmektedir. Tarih yazımında, bazı kaynaklarda Kürt aşiretlerinin tarihsel sınıflandırılması “Ziller ve Miller/ Zîlan ve Milan” tasnifiyle ele alınmaktadır. Delikan aşireti, bu bloklaşma içinde “Zilan/Ziller grubunda sınıflandırılmıştır. (Yavuz, 1968: 334; Kocadağ, 1992: 199). Cemal Avdel, aşiretin adıyla anılan Karakoçan/Delikan köyünde mekan tutmuştur. Delikan köyü, tarih araştırmacılarının da bellirttiği gibi, Kurmanç Diliki/Delikan aşiretinin kendi adlarıyla bu bölgede kurdukları ilk köydür. (Nişanyan, 2010: 119; Yaman, 2006: 103; Aksüt, 2010: 212 ) Bize göre de doğru ve tartışmasız tespit, aynen budur. Öte yandan, ilgili araştrımacıların özellikle Cemal Avdel‟ın mekanıyla alakalı elde ettikleri doğru bilgilerin yanı sıra, düştükleri bazı yanlış malumatlara, ayrıca burada dikkat çekmemiz gerekmektedir (Yaman, 2006: 103; Aksüt, 2010: 212; Aydoğmuş, 1998: 240-41). Şöyle ki, Cemal Avdel‟ın ilk yerleştiği ve dergahını kurduğu köy, Delikan köyüdür. Hakka yürüdüğü ve türbesinin bulunduğu köy de, yine Delikan köyüdür.

Bütün bunlarla birlikte, Kurmanci telafuzunda “Delkan” olarak da anılan köyün, Cemal Avdel ismiyle özdeşleştiği bilinmektedir. Köy halkının ana dili Kurmancidir. Kurmanci dilini akıcı ve ağdalı bir formda konuşan köylülerin ortak hafızası, oldukca berrak ve güçlüdür. Köylülerin kendi yol atalarına ilişkin anlatımları, süreklilik arzeden bir biçimde Berxécan üzerinde yürütülmektedir. Bütün anlatımlarda; Delikan köyü, Cemal Avdel ve Berxécan, birlikte mitik metaforlarla takdis edilmektedirler. Bu konuda umumi görüş odur ki; Berxécan‟ın Delikan köyünü ziyaret ettiği, oradaki cemaatle “cem-i cıvat” olduğu sözlü gelenekte anlatılmaktadır. Buna kanıt, Delikan köyünde bir “Berxécan Çeşmesi=Kaniya Berxécan4 ve bu çeşmenin başında bir koca “Benaw/Dişbudak ağacı=Dar a Berxécan” bulunmaktadır. (Bkz. Fotoğraf 1- Delikan köyündeki Berxécan Ağacı. Fotoğraf 2, Berxécan ağacının altında akan çeşmesi)

Delikan aşiretinin bölgedeki bir diğer yerleşkesi Muş‟un Bulanık ilçesine bağlı şimdiki adıyla “Aşağıbükülü” köyünün en eski bilinen adı “Delikan “Kürd Delkan, Deliki/Delikan aşireti”dir (Nişanyan, 2010: 246).

Cemaat-u Delikan / Delikan Aşireti

Topografik bir isimle kurulan Delikan köyünün, Mazgirt Karakoçan sınırında yerleşimi, konumuz açısında oldukça manidardır. Karakoçan aslında 11. yüzyılda Dersim çevresi içinde yer almaktaydı. Çünkü bu tarihlerden önce bile, Şıx‟ın elindeki Şeceresinde isimleri zikredilen bir çok Kurmanc cemaat/aşireti Mazgirt, Kiğı ve Karakoçan üçgenindeki köylerde kendi adlarıyla yerleşkeler kurmuş, bölgenin Kurmanc aşiretleriydiler. Bunlara bir kaç örnek vermek gerekirse, Baskil ilçesinin bugünkü Bilal uşağı köyününün asıl kurucuları şeceredeki “Cemaati Xoş u Bilan” cemaatiydi. Aynı isimde olan bir diğer köy, 16. yüzyılda Çemişgezek sancağına bağlıydı. Elazığ merkez köylerinden olan bugünkü adıyla “Beydoğmuş köyü“nün eski ismi Kekan=Kikan‟dır. Kikan/Keykan aşireti bu köyün yerleşiklerinden olup, Şeceredeki adı “Cemaat u Kikan”dır. 16. yüzyılda Keban‟a bağlı olan bugünkü Bey değirmeni köyünün adı, Milli köyüdür. Melilan olarak ta bilinen bu köy, Milli aşirerinin bölgedeki yerleşkelerinden sadece biriydi. Şeceredeki “Müilkişi cemaati”, günümüzdeki Milli cemaatinin 11. yüzyıldaki Şecereyi yazanların dilindeki adıdır. Milli aşiretinin adı, Alaeddin Keykubat (1221-1237) ın onaylayarak not düştügü, Kureş‟in şeçeresinde de geçtiğine ilişkin yazılı veriler bulunmaktadır. İsmin oradaki Arapça yazım formu “Zükür” dür (Seyyid Kekil: 215 ve 241) Bölgede bunun gibi daha nice yerleşkelerde ve kendi adlarıyla yaşayan yerli  Kurmanc çekirdek aileler= klanlar/cemaatler, aşiretler bulunmaktaydı. Cemaat u Delikan‟da bunlardan sadece birisiydi. Bu konuyu şecere üzerinde, biraz da tekniki açıdan ele alarak işlemekte fayda vardır. Şöyleki, Berxécan‟ın yaklaşık 3,5 metrelik şeceresinin 79. satırındansonra, Cemaat adları yazılmaya başlanmıştır. Bu fasıl, tam 14 satırda tamamlanmıştır. Sıralanan aşiretler içinde 21. sırada “Cemat u Şadiyan“ ki; Şadiyan aşireti de şecerede ayrıca bulunmaktadır. En son olan 42. cemaat, Delikan cemaatidir. “Delikan” adı, mevcut şecerenin 93. ve 94. satırı arasında yer almaktadır.

Delikan aşiretinin yazılı kaynaklarda, diğer Kürt aşiretlerinde görüldügü gibi, farklı isimleri bulunmaktadır. Bunlardan bazıları, “Dilikan, Diliki, Deliki, Deluki, Delillü, Delilan, Delalin, Delilci, Dalyan, Dalli” gibi telfüz edilir. Delikan adının etimolojik değerleri, şu ana kadar ortaya çıkarılmamıştır. İsimin kökü olan “Dıl/Dil”, yürek/gönül anlamlarını taşır. Böyle bir anlam kaynağı olabileceği gibi, “Dalik: Çukurda bulunan sulak/bataklık bir bölge” anlamına da gelmektedir. Bu konuda bir diğer yaygın kanı, Delikan adına, Şıx Delil-i Berxécan‟ın adındaki “Delil” in kaynaklık ettiğine ilişkin düşüncelerdir6. Bu görüşe göre, Berxécan köye gelir ve köydeki camaati kendisine bağlar. Böylece onun yolunda giden köy topluluğuna “Delilciler” manasına gelen, “Delilan” adı verilir! Mantıki nazariyeler içerisinde bu görüşün de, gerçekle alakasının olmadığını bellirtmekte fayda vardır. Çünkü Delikan aşireti, Berxécan‟dan çok önceleri Kürt tarihinde vardı.

Bugünkü Delikan köyünün yerleşik topluluğu, başlangıcından günümüze kadar kadim Delikan aşiretine7 mensup, çekirdek aileler olabileceği gibi, çeşitli nedenlerden dolayı zamanla boşalan bu köye, daha sonraları yerleşen, Şadiyan aşireti mensupları olabileceği de elbette düşünülebilir. Günümüzdeki genel kanı odur ki; Delikan köyünün şu anki topluluğu, kendi aşiret ayidiyetlerini, Şadiyan aşireti mensupları olarak algılamaktadırlar. Pir İsmail Doğan‟da kendilerinin Delikan aşiereti mensubu olmadıklarını, özellikle bize beyan etmişlerdir. Zira, sözlü gelenek ve şu ana kadar ulaşabiliğimiz mevcut tarihsel gerçekler, mitik kültler, atfi ayniyetler bunun böyle olmadığını bize göstermektedir. Bu noktada aşiretler bazında, geçmişe dair Kürt tarihindeki geçiş süreçlerini doğru okumamız bir elzemdir. Bu güzergahta aslından kopan ve başka bir asıla huruç eden bir çok çekirdek aileler/klanlar bulunmaktadır.

Burada da bahis konusunun başlangıç noktası Delikan aşireti ve köyüdür. Elimizdeki tarihsel hakikat şudur: Şeceredeki cemaatler bölümünde “Cemaat u Delikan” ile “Cemaat u Şadiyan” ayrı ayrı zikredilmiştir. 11. yüzyılın ilk çeyreğinde, Delikan köyünde, Berxécan‟la tanışıp cem-i cıvat olan, hiç şüphe yok ki Delikan cemaatidir. Köyde yaşanan bu tarihsel teolojik menkıbe içinde, Şeyh Cemal‟in de olduğu gizil bir veri olabileceği düşünülmelidir. Bununla beraber, Şeyh Cemal‟in, Berxécan‟dan bir kaç kuşak sonradan/ardıl gelmiş olabileceği, ayrıca hesaba katılmalıdır. Her halukarda konu ile ilgili bütün ipuçları birleştirildiğinde, bu fırkada bir gerçeğe gidilmektedir. Güçlü bir şekilde sözlü gelenekler içerisinde yer alan konumuzla alakalı bütün mitsel anlatımlar, Delikan‟daki Berxécan Ağacı ve Çeşmesiyle birlikte, ocak Pirlerinin elinde bulunan Berxécan adına tashih edilmiş şecere, gerçeğin en bariz delili olsa gerektir.

Bu konuda bir diğer başat delil, çalışmamızın ilerleyen bölümlerinde de bahsini edeceğimiz o mitik söylemdir. Buna göre, Şeyh Cemal‟in, Şadiyan mensubesi olan yaşlı bir kadının çocuklarını, Bagin‟deki Başpiskopos / Keşiş‟in zindanından kurtarıp aldıktan sonra, Şadiyan aşiretinin kendisine talip olduğunu işleyen motifsel vurgusudur. Sözkonusu bölgede ünlenen Şeyh Cemal‟in, Şadiyan aşiretiyle bir ayidiyet bağının olmadığı, aslında bu mitik mesajla da anlaşılmaktadır. Bu başlangıcın son tahlilinde Şeyh Cemal, kerametleri sonucunda Şadiyan aşireti içinde kabul görmüştür. (İleriki safalarda “Keramet” kavramı üzerinde ayrıca durulacaktır.) Zira Kürdistan‟ın farklı bölgelerine yayılan Şadiyan aşireti, erken dönemde Berxécan‟ın en sadık bağlıları arasında yer almaktaydı. Yeri gelmişken aktaralım! Berxécan ocağının pirleri eskiden beri, özellikle Kafkasya (Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Kırım) daki başta Şadiyan aşiretinin mensupları olmak üzere bir çok aşiretten varolan talipler topluluğunu at sırtında gidip görmüşlerdir. Ailenin en son temsilcileri 2. Derwéş Memed oğullarından olan Sey Yadigar (1885-1932), 1924 yılında buralara gitmişti. Yine en son olarak Sey Yadgar oğlu Sey Aziz Doğan (1905-?), 1960 lı yıllarda Kırım‟a gitti. Aylar sonra Dersim‟e döndügünde “Rus Ajanı” diye sorgulandı. Şadiyan aşireti ile Delikan aşireti iki ayrı aşiret olarak, Şıx‟ın şeceresinde adları zikredilmiştir. Buradaki amacımız, şu ana kadar tarih yazımımızın tek düze/ezberi giden seyrini, tarihsel yeni bulgularla birlikte, bilimsel analizlere kapı aralamaktır.

Kürt tarihinde Delikan aşireti, Kürdistan coğrafyasında yerleşik ve göcebe bir aşiret olarak varlığını sürdüregelmişdir. Aşiretin dini inancı Alevi/Kızılbaş=Ré Heq olduğu gibi, Müslüman/Sunni inancı benimseyen katmanları da bulunmaktadır. Kurmanç Delikan aşireti ile ilgili yazılı kaynaklarda yetersiz de olsa bazı bilgiler elbette bulunmaktadır.

16. yüzyıla ait Osmanlı arşivleri bir yana, yakın tarihimizin aşiretler kronolojisi çalışmalarında ilklere imza atan Sir Mark Sykes (1879-1919) gelmektedir. O, 1915 yılında yayınladığı eserinde aşiretin adını, “Delli kan” olarak, iki ayrışık sözcükle vermektedir. Aşiretin, bir Kürt klanı olduğunu belirten Sykes; Delikan aşiretinin, Maraş bölgesinde yaşadığını ve nüfusunun 200 aile/haneden oluştuğunu bellirtir. Yaz aylarında Toros dağlarına çıkıp, Kilis bölgesine kadar dağıldıklarını aktarır (Sykes, 1915: 586). Yeri gelmişken burada küçük bir hatırlatma yapmakta fayda vardır. Şöyleki; Kürtcede ve diger İrani dillerde topografik/yer adları, genellikle kelimenin kökündeki seslere baglı olarak “-stan”la biter. Bununla birlikte daha kücük yerleşim yerleri ile bir aşiret adı, aidiyeti gösterme baglamında yine kelimenin sondaki sesine göre, yani eger sonda bir vokal varsa (a, e, i, u, o) gibi “-yan” degilse “-an” la biter. Delikan adını, bu baglamda Delik-an diye ayırmak mümkün oldugu gibi “Deli-k-an”, (buradaki “k” kaynaştırma/birleştirme eki olarak kullanılabilir) yada ismi, “Del-i-kan” diye de ayırmak mümkündür. Sykes, çalışmasında “Delli kan” yazım formunu kullanmıştır.

M. Emin Zeki, “Kürdistan Tarihi” adlı çalışmasının son bölümünde yabancı gezginlerin araştrımalarından faydalanarak “Kürt aşiertleri”nin bir özet listesini verir. Bu çalışmada Delikan aşiretinin de içinde olduğu bir çok aşiretin Diyarbekir, Urfa ve Van‟da olduklarını aktarır. Bu bilgi Delikan aşiretinin, daha çok Diyarbekir merkezli olabileceğini bize düşündürür. Bu listede, Delikan aşiretinin tasnifi kısaca 300 aileye varan bir göçebe aşiret olduğu ve Maraş çevresinde yaşadıkları yönündedir. Yazın ise Toros dağlarına çıktıklarını aktarır ( Zeki, 1992: 187).

Mehrdad R. İzady, Delikan aşiretinin bazı dökümlerini kısıtlıda olsa verir. Onun listesinde Delikan aşireti yaşadığı coğrafyaya göre, bir bölümü “Alevi”, bir bölümü de “Sunni” inanca mensuptur. Bunlar, “Zencan – Xalxal Bölgesinde yaşarlar. Kuzey Kurmancisi konuşurlar ve Sunnidirler. Aynı çalışmasında Izady, Delikan aşiretinin hiç bir konfedere içinde yer almadığını, Halep‟in kuzeybatısı ve batısında yaşadıklarını, kısmen Alevi oldukalarını aktarmaktadır. (Izady, 2007: 164 ve 176) M. Nuri Dersimi, 1952 yılında yazdığı hatıralarında Delikan aşiretini, Elazığ ilinin başlıca aşiretleri arasında zikreder. (Dersimi, 1999: 55)

Bazı sözlü ve yazılı kaynaklara göre bu aşiretin bir kısmı 1800′ lü yılların başında kendi içlerindeki bir husumetten dolayı aşiretten ayrılmış ve Kuzeybatı Kürdistan‟a (Revandız-Duhok) göç etmiştir. Gittikleri yörelerde Xalxal, Xellexelan ve Dellê adıyla da bilinirler. Küçük bir kısmı Türkleşmiştir. Örneğin, Mardin‟in Derik ilçesinde, Delikan aşireti varlığını, Kurmanç ve Sunni olarak hala korumaktadır. 16. yüzyıldan beri Kilis Musabeyli bucağı ve Halep çevresi Ekrad/Kürt Delikan aşiretinin merkezlerinden biriydi. Kürdistan‟ın farklı bölgelerinde yerleşik olan Delikan aşireti, en son olarak 1846 yılında Osmanlı tarafından Kilis ve çevresindeki bölgelere yerleştirildi. Örneğin Kilis ve çevresindeki Deliosman, Bulamaçlı, Gözkaya ve benzeri bir çok köyün şimdiki sakinleri, Diliki/Delikan aşireti mensuplarıdır. Hamza Aksüt, çalışmasında Osmanlı kayıtlarından da edindiği bilgiler ışığında aşiretin, 16. yüzyılıda da Pöçiyen8 oymağı içinde yer aldığını belirtir. Bu kayıtlarda, Delikan aşiretinin Dersim dışında bir diğer önemli yurdu Diyarbakır olduğu aktarılır. Aksüt, Delikan aşiretinin Rişvan ve Milli aşiretinin bir parçası olduğunu, diger yerleşkelerini, Islahiye ve Arapkir olarak ayrıca belirtir. ( Aksüt, 2010: 386, 400, 401)

Son olarak; 16. yüzyılda ve 1608-1752’deki Osmanlı kayıtlarında Delikan, Delikanlı (Delikanlu…) Cemaati; Diyarbekir Eyaleti, İslahiye (Gaziantep ilçesi) Kazası (Adana Eyaleti), Meraş Eyaleti, Haleb Eyaleti, Arapgir Sancağı (Sıvas Eyaleti), Rakka ve Erzurum Eyaletlerinde yerleşiktiler. Cemaat, bu Osmanlı kayıtlarına “Ekrad Taifesi” nden olarak kaydedilmişdir. Bu kayıtlarda,

Delikanlı cemaatinin Milli Aşiretinden olduğu notu da düşülmüştür. (Turkay, 2005: 271) Osmanlıya ait arşivlerin 998 Numaralı ve 1530 tarihli, Muhasebe-i Vilayet-i Diyar-i Bekir..defterinde “Amid kazası” na bağlı Delikan köyü, “Delükanlı Cemaati“ olarak kaydedilmiştir. (BOA.1998: 37)

Cemal Avdel Kimdir?

Delikan köyünde mekan kuran Cemal Avdel hakkında, bazı gevşek yazılı kaynaklar bulunmaktadır. Ne var ki bu kaynaklar, maalesef birbirinin tekrarıdır! Bu mevcut bilgiler, gerçekle pekte ilgisi olmayan ezberlenmiş ve ezberletilmeye çalışılan sıradan ve çelişkili hikayelerden ibarettir. Söz konusu hikayelerin temel ayağını, şu ezber oluşturmaktadır: Cemal Avdel Selçuklu döneminde (1160-1230) yaşamıştır. O, Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen (Sünni-Hanefi> Ahmet Yesevi’nin9 (ö.1166) şeyhlerinden biridir (Aydoğmuş, 1998: 240). Bu yanlış temel argüman üzerine, diğer yazılı ve sözlü allegorik/kinayeli/dolaylı ezberin oturtulduğu anlaşılmaktadır. Bunun en güzel örneği, Cemal Avdel‟ın 1995 yılında Pir Zülfü Doğan tarafından yenilenen Delikan‟daki türbesinin kitabesinde de görülmektedir. Öyle ki, bu kitabede Selçuklu hükümdarı Alaeddin Keykubat (1220-1237, e.y.) ve Mevlana’nın (1207-1273 e.y.) babası Bahaddin Veled ( 1213’de, Belh‟ten Anadoluya geldiği sanılır, e.y.) döneminde Delikan köyünde (1160-1230) “yaşadığı nakil, rivayet ve tarihi vakalarla anlaşıldığı” belirtilmiştir. Bu iddiaların tümü, tarihsel gerçeklerle örtüşmemektedir (Bkz. Fotoğraf 4- Cemal Avdel‟in türbesindeki yenilenen kitabesi).

Tarihsel bir kişilik olarak Cemal Avdel ile alakalı bazı sözlü kaynakların günümüze kadar getirdikleri verileri sıralamakta fayda vardır. Çünkü yerel terminolojiye ait sözlü belleğin ortak verilerinin başında, Berxécan ile Cemal Avdel arasında kurulan kandaş rabıta ve incemsi bir çizgide yürüyen meşrepsel özellikler söz konusudur. İkisi arasındaki bağlantı anlatımları, özellikle 1980’lerin sonuna değin varlığını korumaktaydı. 1990’lara gelindiğinde, bazı ocak pirleri ve ocağın kanaat önderleri tarafından, asırların ortak hafızasından süzülüp gelen bu ortak düşünce kodları, biraz gevşetildi. Bu edilgen düşüncenin tek nedeni vardı! Ocak banileri olan Delikanlı Şeyh Cemal‟i, Hacı Bektaş Vilayetnamesi’nde10 adı geçen “Camal Seyyid/Seyyid Cemal” le özdeşleştirmekti. Bu anlayışa göre Delikanlı Şeyh Cemal, Vilayetname’deki Seyyid Cemal idi (Gölpınarlı, 1995: 79-80). Oysa Şeyh Cemal Avdel ile Berxécan arasındaki o bağ11, arkaik/eskil sözlü kültür ve eylemsel mobilasyonla günümüze kadar taşınmıştı. Cemal Avdel ocağına ait geleneksel terminolojide şu anlatım özellikleri fiili ön plana çıkmaktadır: Cemal Avdel ile Şıx Delil-i Berxécan amca çocuğudur. Cemal Avdel, Berxécan‟ın bir oğludur. Cemal Avdel, Berxécan‟ın kardeşidir. Cemal Avdel ile Berxécan, Bağdat‟ta Ebu’l Vefa-i Kurdi’nin12 okulunda birlikte okuyup ve bölgeye beraber gelmişlerdir. Berxécan, Delikan köyü ziyaretinde Cemal Avdel‟ı, buradaki talipler topluluğuna bir halifesi olarak, kendi yerine rızalıkla göstermiştir. Pilvankan aşiretinin ru-sıpilerinde (yaşlılar) ve özellikle de Berxécan ocağının Pirlerin de, Delikan/Cemal Avdel kültü şöyle kurgulanmıştır: Yol ataları olan Berxécan‟ın, Pilvank köyüne gelmeden önce Sivas/Malatya‟da bir müdet eğlendiğini, Dersim‟de ilk geldiği köyün Delikan olduğu yönündedir. Buradan, Pilvank‟a geçtiğini refaatle, sürekli dile getirmektedirler. Toplumsal bellekte yer eden bu düşüncenin, kelamsal bir dizgenin ana teması olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Şıx‟ın şeceresi, amatörce de olsa ilk defa 1997 yılında Türkçeye tercüme edilmişti. Şeçeredeki cemaatlerin adlarını dahi bilmeyen Pilvankan mensuplarının, asırlar öncesi aktarılmış bu sözlü anlatımın, şeceredeki “Cemaatu Delikan” adıyla da referansını bulmuştur.

Alan araştırmalarımız sırasında, özellikle Pilvankan aşireti içinde, Şıx Delili Berxécan ocağının bazı rusıpileri/yaşlıları, Delikan ocağının ismi hakkında, farklı düşünmektedirler. Pilvankan mensuplarına göre, ”Cemal Abdal/Avdel ocağı” banisinin gerçek adının “Şıx Cemal” ve dolayısıyla ocağın adının da aslında “Şıx Cemal ocağı” olabileceğini, bunun daha sonra değiştirildiğini beyan etmişlerdir. Buna kanıt olarak, kendi ocak banileri olan Berxécan‟ın “Şıx” ünvanını göstermektedirler. Ki söz konusu yaşlılar, o ana kadar şeceredeki “Cemal” in ünvanının “Şıx” olduğunu dahi bilmemekteydiler. Bu açıdan bakıldığında, bahse konu olan iddianın, en azından şu an itibariyle gerçekle uyum içinde olabileceği anlaşılmaktadır. Lakin, bütün ipuçlarının birleştiği bu son kertede, yakın bir zamana kadar “Şeyh Cemal Ocağı” olarak ünlenen ocağın adının, daha sonraları değiştirildiği izlenimi edinmek mümkündür. Delikan‟da görüştüğümüz Pir Cemal Dedeoğlu, Şıx Delili Berxécan‟ın ünvanı olan “Şıx”a, bunca görüşmeciler arasında tek itiraz edendi! Ona göre “Şıx” ünvanını, Sunni/Şafii Kürtler kullanmaktaydı! Bundan dolayı, “Alevi/Kızılbaşlar” da “Şıx” degil de “Şah” ünvanı kullanılmalıydı! Bu anlayışın sonucudur ki, Şıx Cemal Ocağının “Şıx” ünvanının yerine daha sonraları/yakın bir zamanda “Abdal/Avdel” ünvanın getirildiği, kesin olmamakla birlikte düşünülmelidir. Öte yandan bilinmektedir ki, “Şıx/Şeyh” ünvanlı/lakaplı ocakların adları geçmişte ve halen günümüzde değişmektedir. Bunların bariz örneklerinden birisi Malatya Gürge köyündeki “Şeyh Süleyman Ocağı”nın adı, araştırmacı Koçadağ‟ın huzurunda ve ocak pirlerinin katılımıyla bir çırpıda “Şah Süleyman” olarak değiştirilmiştir. (Olayın hazin öyküsü için bkz (Kocadağ, 2005: 314-340) Diğer örnekleri için ayrıca bkz. (Aksüt, 2010: 89, 219)

Ocak banisi Şıx Cemal‟in lakabı olarak günümüzde yaygın bir şekilde kullanılan “Abdal/Avdel” ünvanı, kuvvetle muhtemelen Vilayetnameler’deki menkıbelerde görülen “Abdal/Abdalan” ünvanlarından esinlenerek kullanılmış olabilir düşüncesi mantığa yatkındır. Ayrıca Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal, Abdal Musa ve benzeri şahsiyetlere nisbet edildiği de düşünülmelidir. (Abdal/Ebdal, Arapça bir sözcüktür. Kurmanci diline “Evdal/Avdıl/Avdel” ve Farsça‟ya çoğulu olan “Ebdali” olarak geçmiştir. Kısaca izahı, ewliya/eren, tarikat yol adamı, insani kamil olarak verilmektedir. (Korkmaz, 1994: 12; Özön,1989: 3; Kanar, 2010: 66)

Fakat Şeyh Cemal‟in, Türkçe‟de kabul gören “Abdal”, Kürtçe’de ise “Avdel” lakabının kendisine sonradan verildiği de olasıdır. Konuyu, halk etimolojisiyle ele alacak olursak Avdel lakabının, Avdıl sözcüğünden de değişime uğramış hali, pekala mümkündür. Kurmanci dilinde “Av” Su, “Del” ise, Delikan adının kökismi olabileceği gibi, aynı zamanda “del” in “kuyudan su çeken ve suya doyuran” anlamına da geldiğini yeri gelmişken hatırlatmak gerekir! Bunlara ek olarak Arapça ve Farsça‟da “Delk” sözcüğünün tasavufi karşılığı, “eski, yamalı hırkalarla gezen, kendisini hakka adamış sufilere, dervişlere verilen bir ünvan” a tekabül etmektedir (Özön, 1989: 159).

Kürt klanları içinde belli aileler çocuklarına, mensubu oldukları klan/aşiret adlarını verirlerdi. Hatta lakap yada soyadı olarak klan adı kullanılırdı (Izady, 2007: 158, 333). Örneğin 1934 yılına kadar, Pilvankan aşireti içndeki bazı ailelerin “Pilvankoğlu” yada “Kurdoğullarından…” soyadı alanların olduğunu öğrenmiş bulunmaktayız. Şıx Cemal‟in adında da, böylesi bir onomastik süreçin işlenmiş olabileceği olasıdır. Yine, Avdıl isminin “Dıl” ı, tıpkı Belincan‟ın isimi “Dilo” adının kökü olan “kalp/gönül” anlamına gelmektedir, Eşanlamlı olan bu isimler, gelenekte Şeyh Cemal‟in isim babında da Şeyh Dilo Belincan‟la bir benzerlik gösterdiği gözardı edilmemelidir. Mukabilen, bu konuda kesin konuşmanın elbette doğru olmadığını belirtmekte fayda vardır. Çünkü, şu an itibariyle elimizde yeterli sözlü ve yazılı veriler bulunmamaktadır. Sadece varsayımlar üzerinde, ezberleri bozacak yeni analizlerle yetinmek durumunda olduğumuzu belirtmek isteriz.

Delikan geleneğinde Cemal Avdel‟ın hayatı anlatılırken, bütün bunlara ek olarak, onun Hacı Bektaş-i Veli‟nin halifelerinden olan ve adı, menakıbnamede13 zikredilen “Seyyid Cemal” olduğu da özellikle vurgulanır. Doğrusu bütün bu anlatımlar, ayrı ayrı ele alınıp bunların tarihsel gerçeklikleri test edilerek, yeniden bir analize tabi tutulmalıdır. Aslında burada bellirleyici olan tarihi peryodlardır. Çünkü Kürt Ré Heq (Dersim) ocaklarının tarihsel varlığının, hangi maddi peryodlara dayandığı, hangi süreçlerden geçerek etkileşim ve yeniden dirilişi henüz yeterince çözümlenememiştir. Hele Berxécan‟ın bölgedeki faaliyetlerinin hangi zaman diliminde cereyan ettiği, şeceresindeki yazılanların günümüzde nelere takabül edebileceği, bugüne kadar tam olarak bir netlik kazanmamıştır. Günümüzde varolan genel kanı oydu ki; Berxécan‟ın diger yol erenleri gibi, 13. yüzyılda bölgede faaliyet yürüttüğü, hatta bazı kaynaklar Berxécan‟ı, Hacı Bektaşi Veli‟nin bir halifesi14 gibi gösterdiği; dolayısıyla Berxécan’ın Vilayetnamedeki Seyid Cemal ile (13. yüzyıl) çağdaş olduğu varsayılmıştır. Oysa makul ölçülerde, bunun böyle olmadığı ve Berxécan ile Hacı Bektaş-i Veli arasında yaklaşık 300 yıllık bir zaman diliminin varlığı söz konusudur. Tarihsel periyodlara dair maddi veriler, Şıx (Dilo Belincan)‟ın şeceresinde artık net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Buna göre, Vilayetnamedeki Seyyid Cemal‟in, 13. yüzyılda yaşamış ve Berxécan‟la hiç bir alakasının olmadığı aşikardır. Elimizdeki tarihsel ve sözlü kaynaklar ışığında konuyu ele aldığımızda, Delikanlı Şeyh Cemal Avdel‟in, Berxécan‟la sıkı bir ilişkisinin olduğu anlaşılacaktır.

Vilayetnamedeki Seyyid Cemal

Hacı Bektaş-i Veli‟nin hayatının ve etrafındakilerinin anlatıldığı , adına yazılmış olan Vilayetname de adı geçen Seyyid Cemal‟e, günümüzde tam üç ocak ve üç ayrı “Cemal” adında ocak kurucusunun adı izafe edildiği görülmektedir. Araştırmalarımız içinde tespit edebildigimiz kadarıyla, Vilayetnamedeki “Seyyit Cemal” den geldiklerini iddia eden ocaklar şunlardır:

1) Cemal Avdel Ocağı: Karakoçan Delikan köyünde kurulu olup, Kurmanç/Kürt Şadiyan ve Balucan aşiretlerinin bağlı olduğu ocaktır.

2) Derwêş Cemal Ocağı15: Dersim’in Hozat ilçesinin, Derwéş Cemal köyünde mekan tutup ocak kurmuştur. Talipleri Dersim, Erzincan başta olmak üzere degişik bölgelere dağılmış, Şıx Hesen grubuna bağlı Kürt olan muhtelif aşiretlere mensuptur.

3) Seyid Cemal Sultan Ocağı; Kütahya’nın Altıntaş16 ilçesinin, Çalköy köyünde olan bu ocağın talipleri, Karakeçili aşiretine ve muhtelif Türkmen Alevilere mensupturlar. Ayrıca ocak talipleri, Eskişehir ve çevresinde da bulunmaktadır (Aksüt: 2010: 60).

Tarih yazımında bilerek ya da bilmeyerek bu türden isim karışıklığı sadece Vilayetnameler’deki “Cemal” adında yaşanmamıştır. Çoğu Vilayetnameler’de ve benzeri menkıbelerde Anadolu‟da hayatları geçen bir çok isimin, böylece Kürt Kızılbaş/Ré Heq inançlı ocak atalarının ismine, farklı mitsel anlatımlarla nispet edilmektedir17. Ki bu anlatımlar, bilimsel bir yöntemle ele alındığında, bunların tarihsel gerçeklikleri içinde günümüzdeki Dersim Ré Heq inançındaki teolojik literatüre asla uymadığı görülecektir. Diğer yandan, 20. yüzyıldan sonra Dersim ocakzadelerinin18 gerek bir birilerinden ve gerekse dış sosyolojik çevre etkileşimiyle, Hacı Bektaş-i Veli ve onun menkıbelerinde kendi yol atalarına birer paye biçme arzusuna yöneldikleri maalesef görülmektedir. Bu durum, bilimsel açıdan muteber olmayan, ayakları dahi yere basmayan, belirsiz ortamlarda yaratılmış gayri ciddi olgulardır.

Yukarıda da değinildiği üzere, 1990’lardan sonra yazılı menkıbeler / vilayetnameler üzerinde oluşturulan dezerformasyona dayalı kasıtlı külliyatın, bu alanda etkili bir rol oynadığı muhakkaktır. Örneğin, Şadiyan aşireti mensubu olduğunu belirten ve Delikan‟daki Cemal Avdel ocağının pirlerinden Cemal Dedeoğlu, Pirleri Cemal Evdal‟ın Horasandan gelip, Hacı Bektaş-ı Veli ile beraber Anadolu’yu gezdiğini bellirtir. 1273 yılına kadar Hacı Bektaş‟ ta, Suluca Karahöyük’te yaşadığını, Hacı Bektaş hakka yürüdükten sonra, Cemal Avdel’ın da bu bölgeye yerleştiğini bize aktarmıştır. (Yalgın: Söyleşi, Dedeoğlu: 2010) Yukarıdaki sözlü anlatımların değişik varyantlarını, Karakoçan merkezdeki bir kahvehanede sohbet ettiğimiz Cemal Avdel ocağının bağlıları olan Şadiyan aşireti mensupları tarafından da, aynen dinlediğimizi, buraya ekleyelim. İlgili bütün sohbetlerde, söz Şıx Delil-i Berxécan‟a geldiğinde, aynı görüşmeciler “Cemal Avdel‟ın Berxécan‟ınkardeşi,evladı, amca çocuğu, yakını, halifesi, çağdaşı vs.” olduğunu ayrıca anlatmışlardır. ( Alan notları: Kasım 2010, Karakoçan)

Bu çelişkili yaklaşıma temel oluşturan etmenlerin başında, bölgeler arasında mobilize edilmemiş bilgi akışı neden olmuştur. Bireyler nezdinde Berxécan‟ın da, tıpkı Cemal Avdel gibi, 13. yüzyılda Hacı Bektaşi Veli‟nin bir halifesi olduğu inancı hakimdir. Bu yanlış bilginin, az da olsa tarihte bazı karşılığı bulunmaktadır. Kısaca değinecek olursak; 1700’lü yıllarda yazılan “Üryan Hızır Menakıbnamesi” nde adı “Delü Bilican” olarak zikredilen Şıx‟ın, ‘Hubyar Sultan, Seyyid Mençek, Sarı Saltık, Garip Musa ile birlikte, Üryan Hızır‟a talip olduğu’ yazılmaktadır. Menakıbnamenin verdiği bilgiye göre, Üryan Hızır, Medine‟den gelerek Harput‟a yerleşmiştir. Burada bir müddet kaldıktan sonra, Murat ırmağını geçerek Kürdistan bölgesine gitmiştir. Kürdistan olarak bahsedilen yer, menakıba göre Pertek ve Sağman bölgesidir. Bu tarih dilimi, 1200’lü yıllardır (Gülten; 2010: 87, 89, 92). Berxécan‟ın 13. yüzyılda yaşamış bir eren olarak algılanması ve bütün tarihsel kurguların bu peryot üzerinden ele alınması, başta onun şeceresi olmak üzere, mitsel anlatımları ile çelişmektedir. Bu bağlamda, son yıllarda oluşturulan bir başka ortak kültürel hafızanın konusu, Hozat‟ın Dewreş Cemal köyünde mekan tutan Derwéş Cemal‟ın adına izafe edilen ocaktır. Bu ocağın pirlerinden Xıdır Kaya (d.1935-h.y. ?), araştrımacı Nejat Birdoğan‟a anlatımları içinde, Vilayetnamedeki “Seyyit Cemal” den cedleri olarak söz etmektedir (Birdoğan: 1995: 148-150). Delikan köyündeki Cemal Avdel ocağının Pirleri olan Cemal Dedeoğlu (1953, Delikan) ve İsmail Doğan (1951, İzmir) Hozat‟taki Derwéş Cemal‟i kendi yol ataları olan Cemal Avdel‟in Asıldoğan‟dan olan bir torunu olduğunu iddia ederler. Bu alanda da görüldügü gibi, tarihsel gerçeklikleri içinde günümüze kadar gelen Dersim‟deki Kurmanc Ocakzadelerini, yani kendi yol atalarını, Vilayetnameler’deki bazı şahsiyetlerin isim benzerliklerinden faydalanrak onlarla aynılaştırmaktadırlar. Bu mesnetsiz tartışmalarla özellikle Pirler, aynı zamanda kadim ocaklar arası içsel ayrılıklara, bilerek yada bilmeyerek kapı aralamaktadırlar. Bu algının arka planında elbette farklı nedenler vardır. İşin aslı, Dersim Ré Heq inancında başlangıç/varoluş kozmogonisinde yer almış hiç bir baniye, wayir‟e, ewliya‟ya bugüne kadar ortaya çıkarılmış yazılı Vilayetnamelerde/Menkıbelerde yer verildiğine, bilimsel çalışmalarda rastlanılmamıştır.

Bu ilişkinin kanıtlanması, mevcut yazılı külliyatın ve sözlü geleneklerin sınırları içinde mümkün olmadığı görülmektedir. Çünkü bu yazılı neşriyatın, menkıbelerin içeriği dahi tartışılır ve tarihsel açıdan gerçeklikleri kanıtlanamayacak afaki bilgilerle doludur. Bize göre bu tür anlatımların tümünün tarihsel kaynağı, genel olarak 1900’lü yılların sonlarına dayanmaktadır. Bu türden davranışlar, Kürt Kızılbaş (Ré Heq) inançlı ocakların bağlıları ve Pirlerinin, kendi ocak ataları ile Hacı Bektaş-ı Veli arasında bir bağ kurmanın modasına uymalarından başka bir şey değildir. Ve yine kanaatimize göre, tarihsel geçmişi içinde Dersim ocaklar sistemini, içsel hiyerarşisini ve inanç bazında izlediği seyiri çiddi bir biçimde ele alacak olursak; Hacı Bektaş-i Veli (1209-1271) tarafından ya da İç Anadolu‟dan Dersim bölgesine gelen hiç bir yol ereni olmadığı anlaşılacaktır. Çünkü burada en büyük etmen, iletişim aracı olan kelam-ı dildir. Dersim bölgesi, Kurmanci ve Kırmanci/Dımıli konuşan Kürt aşiretlerin antik çağlardan beri yerleşik olduğu bir coğrafi alandır. Bu dağlık Ekrad-i Bilad‟da, 13. yüzyılda, İç Anadolu‟da Türkçe konuşan bir Bektaşi ereninin faaliyet göstermesi imkansızdır. Tekrar etmek gerekirse, Hacı Bektaş-i Veli‟nin yaşadığı dönemde bu denli geniş bir halife topluluğunun olamayacağı bir yana, yukarıda sözünü ettiğimiz Vilayetname’sindeki sınırlı sayıda var olduğu sanılan yol arkadaşlarının, Dersim bölgesine geldiklerine ilişkin şu ana kadar ciddi temelde bilimsel bir tek kaynak bulunmamaktadır. Zira, Dersim‟deki Ré Heq inancının yol erenleri, Hacı Bektaş-i Veli‟den çok önceleri buralarda ve kendi içlerinde Zerdüşti/Ezdai/Yaresani ögreti geleneklerini, Dersim Ré Heq inancına evrilterek, inançsal teolojilerini doğal ortamlarında tanzim ederek yaşamaktaydılar.

Berxêcan’dan Cemal Avdel’e Giden Uzun İnce bir Yol!

Geleneğe göre, Cemal Avdel‟la Şıx Delil-i Berxécan arasında aynı peryodal köklere işaret eden bir bağın varlığından hep söz edilir. Bazı sözlü anlatımlar, aynı yörüngeler etrafında örgütlenir. Berxécan‟dan Cemal Avdel‟e giden uzun ince bu yolda, takdis edilmiş hep aynı görüşler ön plana çıkar. Berxécan ocağı Pirlerinden Hüseyin Erdoğan (1934) Cemal Avdel ile Berxécan‟ın abi-kardeş olduğunu hem bize sözlü ve hemde eserinde belirtmiştir. Aynı görüşleri, Berxécan ocağının 1960′ lardan beri zakirliğini yapan Hüseyin Bulut (1940) da teyid etmiştir (Erdoğan, 2009: 57, 63; Yalgın, 2011: Dersim gazetesi, Zakir H. Bulut ile söyleşiler). Hatta bazı Pilvankan mensupları şöyle bir kurgu (fikire) ya bile sahiptirler: “Aslında her ikisinin de aynı şahsiyet olduğunu, bunların belli bir tarihten sonra, bu sırrın faş edilmeden iki ayrı isim ve iki ayrı ocak altında ayrıştırıldığını” dile getirmektedirler. Bu türden bir rabıtanın (bağın), elde kanıtsal hiç bir dayanağının olmadığını belirtmekte elbette fayda varsada, konu üzerinde derinden düşünmenin tarihsel gerçeklikler içinde zaruri olduğunu, ayrıca şerhlememiz gerekmektedir! Diğer yandan, Mazgirt “Dırban Tarihi” ni yazan, Şadiyan aşireti mensubu Yılmaz Köksal, eserinde her iki yol ereni arasında kandaş bir bağ kurar. O, Oxi (Karakoçan) Delikanlı Cemal Avdel‟i, Delili Berxican‟ın bir evladı olarak belirtir (Köksal, 2001: 9). 83 yaşında hakka yürüyen Köksal, bu anlatımyla Cemal Avdel‟ı, Berxécan‟ın bir evladı ya da evlatlarından biri olarak görür. Her ikisinin arasındaki o gizil bağın, bu denli ileri bir noktada kendisini eskiden beri her iki ocak mensuplarına hisettirdiği böylece anlaşılmaktadır. Pir Cemal Dedeoğlu, büyüklerinden aktardığına göre; “Şıx Delil-i Berxécan‟ın Ebul Vefai Kurdi‟nin bir öğrencisi ya da onun okulunda okuyan biri olarak” tanımaktadır. Ayrıca, Berxécan ile Cemal Avdel arasındaki o kandaş/meşrepsel bağı, şöyle dile getirmektedir: “Büyüklerimizde dinlediğimiz odur ki; Bazıları bu her ikisinin “baba oğul” olduklarını anlatır. Bazıları da “kardeş” olduklarını söyler. Yine başka bir anlatımda ise “aynı okulun ögrencileri, aynı yolun yoldaşları” olduğunu söylerler. Hatta ‘amcaoğlu’ olduğunu söyleyenler bile var. Bu konuda net bir şey elimizde maalesef yok. Ama biz Şadilliler de, Kalu-Bel’den beri, Berxécan’a talip olmuşuz. Bu çok bilinen ve net bir şeydir yani… Bunun inkarı yoktur, olmaz!” (Yalgın; Söyleşi, Dedeoğlu: 2010)

Burada da görüldüğü gibi, bütün sözlü anlatımlarda Berxécan ile Cemal Avdel‟in aynı peryodun, çağdaşı olan iki yol ereni olarak telakki edilip ve bunların aralarında bir kandaş bağın varlığına dikkat çekilmektedir. Lakin bu sözlü geleneğin tarihsel açıdan çok güçlü bir kanıtı da bulunmaktadır. O kanıt, Cemal Avdel ocağına ait şeçereleridir. Bu konuda, uzun çabalar sonucu edindiğimiz temel bilgiler, konumuzu bilimsel açıdan yeterince aydınlatmaktadır. Kendisiyle görüştügümüz Pir İsmail Doğan, “Cemal Avdel ocağına ait olan şecerenin, Şıx Dilo Belincan‟ın adına tanzim edildiğini, şeceredeki soy ağacına göre Cemal Avdel‟ın, Berxécan‟ın evladı, kardeşi ya da çok yakını olabileceği izlenimi verdigini” anlatmaktaydı. Zaten aynı türden bir ikrarı/düşünceyi, Berxécan ocağının içinde gelmiş geçmiş ve günümüzdeki tüm Pirleri, Mürşitleri, Réberleri, Zakir ve sıradan talipleri de aynen dile getirmektedirler.

Cemal Avdel’in Şeceresi, Soy ve Yol Silsilesi

IV. Murat (1623-1640) döneminde, Şıx’ın (Berxécan/Dilo Belincan) asıl şeceresinden istinsah ( el yazısıyla kopya) edilerek yenilenip ve dönemin Cemal Avdel Ocağının Piri olan, Şeyh Mahmud adına, Bağdat‟ta yeni bir şecere tanzim (düzenleme) edildi. Bu bağlamda şunu da anlamış oluyoruz ki, Şıx‟ın asıl şeceresi, Cemal Avdel ocağının Pirleri tarafından da bir süre korunmuş ve dergahlarında tutulmuş gözükmektedir. Şıx‟ın şeceresi üzerinde elde edilen bu yeni şecere, Delikan dergahının/Cemal Evdal ocağının şeçeresi olmuşdur. Berxécan ocağının Pirleri ve Pilvankan aşiretinin ru-sıpileri/yaşlıları bu şecereye, “Delikan şeceresi, Cemal Avdel şeceresi“ derlerken, Berxécan ocağı Pirlerinden olan Molla/Mele Veli’nin (hakka yürüyüşü: 1893) adına (h.1286/1869-70) düzenlenen şecereye de “Maraş/Küçük şeceresi“ demektedirler. Cemal Avdel‟in, şeceredeki soy ve yol ağacındaki isimler aşağıda verilmiştir. Bu liste, Cemal Avdel ocağının pirlerinden olan İsmail Doğan (d. 1951) dan alınmıştır. Doğan, Delikan dergahına ait bir çok yazılı belge ve külliye kitaplarının olduğunu, fakat 1800’lü yıllarda köyde, aileler arası çıkan bir husumetten ötürü, bu yazılı matbuatın ortadan kaybedildiğini anlatmıştır. Şeyh Cemal‟ın adının zikredildiği şeceredeki soy/yol silsilesinin bölümünde, girizgah olarak kullanılan ilk çümle, Berxécan‟ın asıl şeceresinde de aynen bulunmaktadır. Şöyle ki: ”…Şeyh, zahit abit vera sahibi Şeyhlerin şeyhi…’

İşte bu tanım, Belincan‟ın asıl şeceresinde de girişte aynen yer almaktadır. Şıx‟ın asıl şeceresinde yer alan bütün bilgilere, Delikan şeceresinde de aynen yer verilmiştir. Sadece ve sadece ek olarak, Şeyh Cemal‟e ait soy ağacı bulunmaktadır. O soy ağacı da aynen şöyledir:

Şeyh Mahmud (1600 lü yıllarda, Cemal Avdel Ocağının piridir. e.y.) Ebul Kasım (Pir Mahmud‟un babası)
Şeyh İmre (Pir Mahmud‟un dedesi) Şeyh Yadigar19
Muhammed Ali Erbaa
Şeyh İmre
Şeyh İbrahim
Şeyh İsmail
Şeyh Cebrail Erbaa
Şeyh Yadigar Şeyh Seyyid
Şeyh bin Şeyh Cemal (Delikan köyündeki, Cemal Evdal ocağının banisi)
Şeyh Delu Belican (tahmini doğumu 970, şeceresinin yazıldığı tarih 400/1009/10 e.y) bin Şeyh Abdullah (Belincan‟ın babası) bin Şeyh Belu20 (Belincan‟ın dedesi) Muhammed (Belincan‟ın babasının dedesi) bin Şeyh Musaffir21 (Dedesinin dedesi) bin Şeyh İmamkulu (büyük dede..)

Bu hesaba göre, Şeyh Cemal (Avdel), 15. kuşakdan, Şıx Dilo Belincan‟ın oğlu konumundadır. Her yüz yıla ortalama olarak 4 kuşak sığdığına göre, burada da görülüyor ki Cemal Evdal, 1000 li yıllarda yaşamıştır. Berxécan‟la çağdaştır. Yukarıda da bellirtildigi üzere sözlü gelenekler içinde, Berxécan ile Cemal Avdel‟in kardeş, amca çoçuğu, amca yeğen yakıştırması görüldüğü gibi bu kaynaktan (şecereden) çıkmaktadır. Bilimsel açıdan ele alındığında her ikisinin kandaş oldukları, sözkonusu şecere bilgileriyle kanıtlanamaz! Bunun bir de arka planının ve günümüze değin getirmiş olduğu maddi ve manevi kanıtları olmalıdır. Dersim Ré Heq inancında asıl olan silsile zincirinde, ‘Ewladé Heq / Ewladé Ré’ olmaktır. Özellikle ‘Ewladé Ré =Yol oğlu’ kavramı, dervéş-dailer tarafından, Dersim Ré Heq inancının en temel taşı olarak, inanç yolağına döşenmiştir. Bunun bir diğer kanıtı, teolojik geleneğin kendi içinde varolan “Ocakzade/Ocak=nur/ateş oğlu“ kavramıdır. Bu otantik ve bir o kadar da eski kavramların daha sonraları, soy evladı babında ‘Evladé Resul’e dönüştürüldüğü kanısındayız.. Berxécan ile Cemal Avdel arasındaki bağıntının kandaş olabileceğinden öte, yol evlatlığı/yol kardeşligi olması daha da aklidir. Bundan dolayı, sözlü geleneğin ve manevi kutsi değerlerin varlığı, aslında şeceredeki bu bilgilerin altını doldurmaya yetmektedir. O gelenekte, ‘Berxécan‟ın Delikan köyüne gittigi22, orada Cıvat/cem, Cemat tuttuğu, su akıtıp, asasını dikerek yeşerttiği, bu buluşmayla Delikan köylülerini kendisine talip tuttuğu’ asırlardan beri anlatılmakta ve buna kanıtlar gösterilmektedir. Bu kanıtlar, Delikan‟daki “Berxécan çeşmesi“ ve “Berxécan ağacı“ dır. Bunlarla alakalı, farklı versiyonlarıyla birlikte dillerde dolaşan mitsel anlatımlardır. İşte bu bağlamda, Delikan köyündeki sözkonusu cıvat‟a katılan topluluk içinde Cemal Avdel‟in de bulunduğu ve Berxécan’a, kendisinden sonra “Delikan cemaatine, Cemal Avdel‟in Pirlik/halifelik yapması için rızalık verilip/alındığı“ mantıksal olarak düşünülebilir. Bütün bu mitik anlatımlar, günümüzde Berxécan ile Cemal Avdel arasındaki bağın, kandaş olabileceği düşüncesine kaynaklık etmiştir.

Cemal Avdel ocağına ait şecerede, Berxécan‟ın tarikat/yol ağacı, Şıx‟ın asıl şeceresinde de bazı küçük değişiklikler aynen göze çarpmaktadır. Delikan şeceresine göre Şıx‟ın yol silsilesi şöyledir:

Muhammed Zahid
Mendu
İshak
Salih
Ered
Main
Musa
Salat
Ve Tayyun
Buhal
Ahmet
Menda
İshak23
ve Halil İbrahim

Delikan şeceresinin uzunluğu, asıl şecerenin uzunluğu kadar yaklaşık üç buçuk metre ve 30 cm. genişliğinde, der-kenar işlemeli/nakışlı ve bol dualıdır. Cemal Avdel‟in adı, bir tek yerde “Şeyh Cemal“ olarak zikredilmiştir. 1600’lü yıllarda ocak pirlerinden olan Şeyh Mahmud, Şıx‟ın asıl şeceresini alıp, Bağdat‟ta tam olarak bilinmeyen bir Nakibul Eşraflık‟da yenileterek kendi üzerine/adına geçirmiştir. Bu yöntem, elinde şeceresi olan tüm ocakzadelerin geçmişte baş vurduğu sıradan bir olguydu. Görülüyor ki, burada da aynı metodla haraket edilmiştir. Delikan köyünde vücuda gelen Cemal Avdel ocağı, Şeyh Cemal üzerinden, Şıx Dilo Belincan’a (Şıxların Şıxı/Şeyh u şeyh) bağlanmıştır. 1600’lü yıllarda cereyan eden bu olayın, o tarihlerden çok önce anlatılagelen bazı maddi ve manevi sözlü kayıtların üzerinden gerçekleştirildiği de aşikardır. Örneğin, 1671 yılında Pilvank köyünde meskün olan dört kardeş, Şeyh Mecnun, Şeyh Ali, Şeyh Kemal ve Şeyh Hasan, ellerindeki Şıx‟ın şeceresiyle birlikte, Pertek/Sağman Kadısına başvurarak vergi memurlarından (voyvoda) şikayetçi olup, kendilerinin vergiden muaf olmalarını talep etmişlerdir.

Cemal Avdel ocağına ait şeceredeki mühürün, zaman içinde silinerek şu an okunamaz durumda oluşu, tarih yazımımızda en büyük talihsizliktir. Şecerenin 1600’lü yıllardan beri varlığı sözlü gelenekler içinde ve pirler arasında el değiştirerek günümüze kadar geldiği bilinmektedir. Bu mecrada bir başka önemli konu daha vardır. Pir İsmail Doğan, elindeki şecere dışında, yine Delikan ocağının bir pir ailesinin elinde, Berxécan adına tanzim edilmiş bir başka ikinci şecerenin daha olduğunu ve bunu, bizzatihi kendisinin de gördüğünü bize anlatmıştır. Doğan, bu şecerelerin kağıdında, gizli-yazılı şifrelerin olduğunu da ayrıca hatırlatmıştır. Cemal Avdel ocağının şeceresinde, Tac’ul Arifin Seyyid Ebu’l Vefa ile ilgili güçlü vurgular bulunmaktadır. Ki bu gerçeklik, Berxécan‟ın asıl şeceresinde de aynen bulunmakta ve onun yol/soy ağacı verilmiştir. Buna göre, Cemal Avdel ocağının da, Sultanul Tacul Arifin Seyyid Ebu’l Vefai Kurdi süreğinin bir bağlısı olduğu böylece kanıtlanmıştır.

Cemal Avdel Ocağının Pirleri, Piri piranı24 (Mürşid) ve Talipleri

Cemal Avdel ocağının Pirlik makamında oturan seyid aileleri, şu anda farklı soy adlarda olan, başlangıcında bir tek klan/kandaş aileden oluştuğu anlatılmaktadır. Bu aileler zaman içinde Delikan köyünden farklı bölgelere taşınmışlardır. Pirlik makamında oturan ailelerin sayısı elbette daha çok olmakla birlikte, bizim ulaşabildiklerimiz arasında şu an Delikan köyünde ikamet eden Cemal Dedeoğlu ve kardeşleridir (kardeşlerin soyadları Dede/Dedeoğlu). Bu aileler, köydeki dergahın ve türbenin bakımıyla rızalık temelinde görevlidirler. İzmir‟de ikamet eden İsmail Doğan25, entellektüel yönü oldukca ağır basan, çevresinde ve hatta Avrupa‟da oldukca tanınmış, popüler bir şahsiyet olup, ocağın şeceresi kendisindedir. Sıvas‟ın Kangal ilçesine bağlı Kumarlı köyünde ikamet eden Pir Ali Göktepe, yine pirlik makamında oturmaktadır. Ocağın bir diğer Pirleri, Dırban/Kızılkale köyünde ikamet eden Pir Hasan ailesinden gelir. Kemal Burkay‟ın anılarında anlattığı Pir Hasan26 ve ailesi, fakir ve hoşgörülü olarak tanımlanıp saygıyla yadedilmektedir.

Pir İsmail Doğan ve Cemal Dedeoğlu‟nun bize verdiği bilgiye göre, Cemal Avdel ocağının Mürşidleri (Piripiran), bilinen geçmiş zamana kadar, Mazgirt‟deki Şıxamet Dede ocağının pirleri olan İzzettin Doğan‟ın da mensubu bulunduğu Ağucanlı Doğan ailesiydi. Ocağın bir diger Piripiran kolu, Malatya‟daki Mineyik/Zeynelabidin/Ebul Vefa ocağıydı. Daha sonraları, ortaya çıkarılan şecerelerde görüldü ki, bu ocakların aslında Axucan ocağıyla “bir ve aynıdaş” olduğu anlaşıldı. Bundan dolayı, Axucan ocağının pirleri, diğer ocak pirleriyle istişare ederek, rızalık temelinde Cemal Avdel ocağının pirlerine “Pir-i Piran” (Mürşit) oldular.

Bu konuya ait, ayrıca iliştirmemiz gereken bir başka parça daha vardır. O da, Pilvankan mensupları, Berxécan ocağının Pirleri ve bazı yetkin talipleri geçmişte Cemal Avdel ocağı ile Berxécan ocağının arasında karşılıklı bir Piripiranlık (mürşid) ikrarının olduğunu anlatmaktadırlar. Cemal Avdel Ocağının pirlerinden Cemal Dedeoğlu ve İsmail Doğan‟ın bize verdikleri bilgiler içinde sırra mahsus önemsenmesi gereken bir veri bulunmaktadır. Bingöl Kiğı, Darabi ve Karer bölgesinde “Şıx Delili Berxécan Ewlatları” olarak tanınmış Akpınar köyünde kutsal bir hane/ev/ocak bulunmaktadır. Bölgede bu aileye “Mal a Sey Eli” derler. Sey Ali‟nin çocukları Sey Cıbrail ve Sey İwram 1960-70’li yıllara kadar sıkça Delikan köyüne, Cemal Avdel dergahına gelip giderlerdi. Bu geliş gidişlerin, eskiye uzanan bir ikrara, Piripiranlık rızalığına dayandığı anlatılmaktadır. Kiğı‟daki bu pirler, Pilvankan aşireti içinde de bilinmektedirler. Bu aile, Pilvankan aşireti içindeki Berxécan ocağının pirlerinden Dere nahiyesine bağlı Tanz/Tozkoparan köyünden Mala İvi Begé hanesine mensup İbrahim Taşkale ( h.y. 1961) ve sonrasında oğlu olan Doğan Taşkale (d.1928) ye Piranlık ikrarı ile bağlıydılar. Fakat Pilvankan aşireti içindeki Berxécan ocağının pirleriyle, bunların kandaş bağlarının olduğuna ilişkin en küçük bir emare dahi bulunmamaktadır. Yine bu ailelerin aşiret kökenlerinin bilinmediği, bunların sadece “Ewladé Berxecan” olarak asırlardan beri anıldıkları, Xıran ve Şadiyan aşiretleri içindeki bazı çekirdek aileler başta olmak üzere, yine çevre aşiretlerden talipler topluluğu bulunduğu, bize verilen malumatlar içinde önplanda tutulmaktadır. Bu ailenin müritler topluluğuna eklenmesi gereken bir diger özel grup, bölgeki Kurmanci konuşan konar-göçer Çingenelerdir. Şıx‟ın şeceresinde “Cemaat u Miskinian” 8. sırada zikredildigi gibi, şecere içinde ayrıca “Miskinler” e iki ayrı bölümde “yardım edilmesi” için yer verilmiştir. Miskinler‟le ilgili, şöyle bir fasıl bulunmaktadır.

“…Şeyh İmaduddin, Şeyh Dilo Belincân‟ı Kürt topluluklarına vekil tayin etmiştir. O, Allah ve elçisinin emrettiğini onlara emredecek, Allah‟ın zekat olarak farz kıldığını, öşürü, sadakayı, fitreyi, kurbanları az yada çok onlardan alacak ve onları fakirelere, miskinlere, yolda kalmışlara, ihtiyaç sahibi herkese bu sadakadan harcayacaktır.”

Şeceredeki Miskinian cemaati, Kürdistan‟da göçebe yaşayan, günümüzdeki “Çingene” lere tekabül etmektedir. Arapça‟da Miskin; “Kara ve acınacak halde olup, zavallı/çalışmayan fakir” demektir. (Özön, 1989: 540) buna ilaveten, kendi kendini idâre edemeyen, çalışıp kazanmaktan yoksun, mal ve mülkü hiç olmayan kimseler..Aslında şeceredeki tek anlamı “İşsiz-güçsüz, garip, yersiz-yurtsuz, çalışmayan, fakirler” dir. Sözcük, Kurmanci ve Farsça‟da da aynı anlamlarda kullanılmaktadır. (Kanar, 2010: 1475) Miskinian ise, sözcügün çoğul anlamında kullanımdır. Miskin sözcügü, bazı Avrupa dillerinde de aynı morfolojik açılımlarıyla yer almıştır. Örnegin İtalyancanın, Sicilya diyalektinde Miskino; “Fakir, gariban, çaresiz..” anlamına gelmektedir. Erken dönemde, Berxécan‟la birlikte Kiğı ve Hınıs bölgesinde birer “Berxécan ocağı” vücuda gelmişti. (Birdoğan, 1990: Video Kaset) 27 Bu bölgelerin Kurmanci konuşan Miskin/Çingeneleri, gittikleri her köyde, yörede 1980 lere kadar kendilerini, Berxécan ocağının Müritleri/talipleri olarak tanıtırlardı. Berxécan‟ın “kuzuyu dirilten” ve ek olarak onun diğer mitsel kerametlerinden sözederlerdi. Duaları ve beddualarını, yine Berxécan üzerinden dillendirirlerdi.

Cemal Avdel ocağının bir asır öncesindeki pirlerinin, hem Bingöl/Karer ve hem de Pilvank köyündeki Berxécan ocağının pirleriyle, Ré Heq yolağının teolojik babında karşılıklı bir ikrarlarının olduğu açıktır. Bu gizemli ilişkinin, 1915 yıllarına kadar böyle sürdürüldüğü tüm sözlü anlatımlarda kendini ele vermektedir. Neden 1915 sorusunun cevabı, şu gerçeklikte gizlidir. Pilvankanlı bazı aydın çevreler yarım-yamalak yaşanmış bir süreçten söz etmektedirler. Buna göre ilgili dolaylı anlatımlarda 1900 lü yılların başında, bazılarına göre Sıvas‟da, bazılarına göre Malatya‟da, bazıları ise bu toplantının Hacı Bektaş‟ta yapıldığına işaret etmektedirler..Oysa bu olayın tafsilatı aynen şöyledir. 1915 yılının sonbahar aylarında, Minayik/Ebu’l Vefa/Zeynelabidin ocağının piranı/Mürşidi olan Sey Hüseyin (sakallı) Orhon ( M. Naci Orhon‟un dedesidir. M. N. Orhon‟un babası Sey Memed Efendi 1899-1986) ev sahipliğinde, Malatya/Minayik/Kuyudere köyünde Bektaşi Dergahı gözetiminde bir “Seyitler/Ocaklar kurultayı” yapıldı. Bu düzeydeki bir kurultaya, ilk defa Dersim ocakları da katılım gösterdiler. Bu kurultayda, “Kurtuluş savaşı” na katılma kararı istişare edilmesi yanısıra tüm katılımcı ocakların kendi arasında “Mürşid, Pir ve Réber” lik kurumunun dizayn edilmesiyle birlikte, Hacı Bektaş Veli dergahını son halka olarak “Mürşid” kabul etmeleri karara bağlandı. Bu tarihsel oluşumun detaylı bilgisi için ayrıca Bkz.( http://arguvankuyudereliler.org)

Öyle anlaşılıyorki, Dersim ocakları, ilk defa “son halka” olarak bu kurultayla, Hacı Bektaşi Veli dergahına bağlanmışlardır. Sözkonusu bu toplantıya Şıx Delili Berxécan ocağı adına, 1894’lerde Dersim/Qere Weliyan köyünden, Maraş/Ağcaşar‟a göçmüş Mele/Molla Weli’nin (hy. 1893) oğullarından olan Sey Rıza (Arslan) Efendi (d.h.1279/1870-1952) katılmıştı. Bu kurultayda Sey Rıza, aynı zamanda Cemal Avdel ocağına da vekalet etmekteydi. İlk defa Berxécan ocağı bu kurultayda, Cemal Avdel ocağı ile birlikte Axucan ocağına Piripiranlık ikrarı vermişti. Pilvankan aşireti içindeki Berxécan ocağının Piranı makamında olan 2. Derwéş Memed oğulları başta olmak üzere, bazı pirleri bu yapılanmaya karşı çıkarken, bazıları da bu yeni oluşumu desteklemişlerdi. Mineyik‟teki “Ocaklar Kurultayı” ndan sonra, ikinci bir toplantının Hacı Bektaş‟ta 1919-20 yıllarında yapıldığını, başta Pir İsmail Doğan olmak üzere bir çok yaşlı görüşmeciler ayrıca bize bellirtmiştir. Kesin olmamakla birlikte, şu an elimizde bulunan sözlü ve yazılı bilgi ve belgelere dayanarak diyebiliriz ki; İlk defa bu vesileyle Cemal Avdel ocağı, Axucan oacağına piripiranlık ikrarı vererek bağlanmıştır. Oysa Berxécan ocağı, talipleri, pirleri ve Piripiranlık makamında bulunanlar, böylesi bir ikrarı günümüzde dahi kabul etmemektedirler.

Daha öncede bahsini ettiğimiz gibi, 1671 yıllarında; Berxécan ocağının hizmet makamında dört kardeş oturmaktaydı: “Şeyh Mecnun, Şeyh Ali, Şeyh Kemal ve Şeyh Hasan“. Bu kardeşlerin ve sonrasındaki nesillerinin sıklıkla Delikan Köyüne, Cemal Avdel ocağına gidip geldikleri ve Cemal Avdel ocağının talipler mensubu olan Şadiyan aşireti ailelerine göründükleri ayrıca anlatılmaktadır. Bu vesileyle, Berxécan ocağının pirleri, Cemal Avdel ocağının pirlerine piripiran olarak gittiğine, bu süreçin 1800’lerin sonuna kadar böyle devam ettiğine dair alanda, talipler arasında ortak bir düşüncenin varlığından sözedilebilir. Sözü edilen bütün bu olgulara, mantık nazariyesinde bakıldığında, geçmiş asırlarda her iki ocak arasında, karşılıklı böylesine bir ikrar bağının varlığından kuşku duyulmamalıdır. Lakin adı geçen Berxécan ocağının kardeş pirleri, 1671 yılında Sağman kadılığı aracılığıyla Divanı Hümayun‟a yazdıkları şikayet dilekçesinde, ellerindeki şecerede adı geçen cemaatlerin kendilerine bağlı olduklarını özellikle belirtmişlerdir. O şikayet dilekçesinin transkripsiyonu aynen şöyledir:

“Der devlet-i mekine arz budur ki kaza-i Sağman‟a tabi tabi Pilvenk nam karye sakinlerinde bâis-i arz dâileri Şeyh Mecnun Şeyh Ali Şeyh Kemal Şeyh Hasan nâmân kimseneler meclis-i şer‟a gelüb şöyle elhâc ve tazallum eylediler ki bizler şeyh Dilu Belincân kaddese sırrahul azizin oğullarından olub raiyyet ve raiyyeti oğullarından değilken kaza-i mezbure voyvodaları bizlerden rusûm-u raiyyet ve adâd-i ağnam talebiyle rencide ve remide ederler. Yedimizde olan şecere-i mutahharamıza nazar idüp zikr olunan rusûm-u raiyyet ve adad-i ağnam tekalüflerini men‟ ve def‟ birle şeceremizde manzur ve muteber olan diğer zikr iden cemaatlerden hakk-ı sebtine edasına evamirini hazretlerine emir eyledüğü zikr ve emir ve sıdaka fıtr ahz kabz eylemeyin babında fermân-ı âli ve ahvâllerimizin der devlet-i merama arz eyle deyü ilhâc itmeleri ile ola ki vaki‟ haldir ala vukû-u paye-i serir-i âlaya arz iderim. Aherin bâki fermân der aliyyemindir.“ ( Bkz. Fotoğraf 5- Berxécan ocağı Pirlerinin 1671 yılındaki şikayet mektubu)

Mineyik/Ebu’l Vefa, Axucan ve Berxécan ocağının soy ve yol silsileleri, Ebu’l Vefai Kurdi üzerinden Zeyd’e28, dolayısıyla Zeynel Abidin‟e bağlı oldukları bilinmektedir. Unutmamak gerekir ki, Zeynel Abidin‟in anası, İmam Hüseyin‟in zevcesi/eşi, 651 de Türkmenistan‟da öldürülen son Sasani hükümdarı III. Yezdagerd‟in kızı olan Şah-Zenan/Şehriban idi. (Yezdan, eski Pehleviceden günümüz Kurmanci ve Farsçasına geçmiş “tanrı/melek” anlamını taşımaktadır. (Kanar, 2010: 1774-75) Yezidi/Yezdani/Ezdani Kürtlerin isim kökü buraya dayanmaktadır.) Zerdüşti/Manici olan bu hanedan ailesinin etnik kökeni, yazılı kaynaklarda “Fars” yada “Kürt” olduğuna ilişkin tartışmalar vardır. Gerek Ré Heq süreginde ve gerekse bir bütün olarak Kürtler‟de, Zeynel Abidin‟in anasının Kürt olduğu inancı ağırlıktadır. Mardin Nuseybin‟de Zeynel Abidin‟in adına istinaden zaviyesi ve türbesi bulunmaktadır. (Seyyid Kekil: 55, 56) Hal böyle olunca, Cemal Avdel ocağının süregi de aynı yolda seyretmektedir. Bununla birlikte Cemal Avdel‟ın, “Kureş‟in bir Kürt ikrarı olduğu da ayrıca belirtilmektedir.” (Seyyid Kekil, 68). Bu bilginin doğruluğu alanda yaptığımız çalışmalar içinde teyid edilememiştir! Cemal Avdel ocağının pirlerinin, geçmiş hafızaya ilişkin böylesi bir ikrardan habersiz oldukları görülmüştür.. Daha önceden de değinildigi gibi, Cemal Avdel ocağının talipler topluluğu, Şadiyan aşireti başta olmak üzere, Balucan aşiretinin mensuplarıdırlar.

Cemal Avdel’in Adı Etrafında Örgülenen Mitik Anlatımlar

Cemal Avdel‟in adı etrafında örgülenen mit ile Berxécan‟ın mitsel anlatımları arasında derin bir benzerlik görüldüğü hemen göze çarpmaktadır. Anlatıma göre Cemal Avdel, ilk köye gelmesiyle beraber yörede hakim olan bir siyasi-politik erkle karşılaşmıştır. Cemal Avdel‟in karşısında, Kilise ve kilise hiyarerşisi içinde yerel literatürde; “Keşiş, Papaz, Peder, Başpiskopos, vs.” isimleriyle anılan bireysel ve kurumsal otoritenin sarsıldığı, mitik29 anlatımlarla işlenmiştir. Delikan köyünde, Cemal Avdel ile Keşiş‟in arasında geçenler, Pilvank köyünde Berxécan ile Keşiş arasında geçenlerle oldukca benzeşik ve paralel veriler içermektedir.

Burada iç içe geçmiş mitsel anlatımlarla, günümüze birden fazla mesaj iletilmektedir. Bunların tümü ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Biz bunların bazılarına kısaca değineceğiz. Çünkü yol ereni ile, bölgedeki yetkin Hıristiyan Başpiskopos/Keşiş arasında sınanmış bir mücadele geçmekte ve sonuçta yol ereni Cemal Avdel, kazanmış gözükmektedir. Bu giriş bölümü, Pilvank köyünde Berxécan için de aynen anlatılmaktadır. Anlatıma göre, Cemal Avdel, bir Hıristiyan bölgesine gelmiş ve buraya yerleşmek için kendisine bir mekan kurmaya çalışırken, Kilise keşişi/başpiskoposuyla karşılaşmış ve ona karşı keramet gösterisinde bulunarak üstünlüğünü kanıtlamıştır. Kerametinden ötürü bölgeye yerleşmesine izin verilmiştir. Ki aynı anlatım, Pilvank köyünde, Berxécan (1010) ile Keşiş arasında geçmektedir. Bu büyük benzerlik, yada ardılın (halef), Şıx‟ının bıraktığı kerametsel mirasının devamcısı, Cemal Avdel‟in olduğu kolaylıkla anlaşılmaktadır. Sözlü hafızalarda, bir bakıma haklı olarak Cemal Avdel, Berxécan‟ın bir izdüşümü gibi algılanmaktadır.

Dikkat edilierse Cemal Avdel‟ı, Hacı Bektaşi Veli ile yaşıt ve onun bir halifesi olduğunu göstermek için 1270’li yıllar özellikle verilmiştir. Buna göre,, Cemal Avdel, Hacı Bektaşi Veli‟nin menakıbnamesinde adı geçen Seyid Cemal Abdal‟dır. Artık anlaşılmışdır ki bu görüş, tarihsel gerçekliklerle ve Berxécan‟ın üzerinden tanzim edilerek, “Şeyh Cemal” adına verilen şecereyle uyum içinde degildir. Yine bu anlatımda, köyün adının 13.yüzyılın son çeyreğine kadar Delikan olduğu ve Cemal Avdel‟in kerametiyle beraber, bu ismin degişerek “Altıntaş” olduğu mesajlanmaktadır. Bu da doğru degildir! Çünkü köyün bilinen ilk eskia adı Delikan‟dır. Şıx‟ın şeceresinde bu gerçek ortaya çıkmıştır. Köyün 1928’den sonraki ikinci adı, Üçbudak‟dır. Cemal Avdel‟in fırına atılması30 ve ateşle sınanması motifi, marjinal bir tonda Berxécan için de anlatıldığını, alan araştırmalarımızda edindiğimiz mitoslar arasında kaydettik. Bu anlatımlar içinde asıl önemli ve ilk mitik anlatımı olan, yerleştigi köyünde (Pilvank/Delikan) Keşişle karşılaşmasıdır. Sonuç olarak, Cemal Avdel ile Berxécan arasında her alanda bir güçlü meşrepsel rabıtanın, içsel bağlantının varlığı görülmektedir. Cemal Avdel ile Piskopos arasında geçen sınama kerametlerinden sonra Cemal Avdel, Başpiskopos‟un mahkum olarak tuttuğu, Şadiyan aşieretinin mensubesi olan yaşlı bir kadının altı oğlunu (bazı anlatımlarda bu, 5 ve 7 oğuldur), yani altı kardeşi31 zindandan çıkarıp alır. Böylece bölgede yerleşik olan Şadiyan aşireti, Şeyh Cemal‟e talip olur.

Cemal Avdel’in Delikan’da Kurduğu Dergahın Mimari Özellikleri

Delikan köyünün hemen üstünde, bir diger anlatımla köye ilk girişte, hafif sol tarafta kurulu olan mekanın plan simetrisi tam olarak şöyledir: Dış kapısı, sağ duvara bitişik ve batıya bakmaktadır. 10 metre uzunluğu ve 9 metre genişliginde olan iç yapının taştan olan duvarları tam 80 cm. genişliğindedir. Kapıdan içeriye girildiğinde, sağ duvarda kuzey tarafında, bir küçük penceresi varki, yaklaşık 70 cm. büyüklüğündedir. Yine doğu kısmında ise aynı ebatta bir pencere daha bulunmaktadır. Bu pencerelerin duvarlara sonradan açıldığı, asıl pencerenin ise tavandan olduğu bize anlatılmıştır.

Kapıdan içeriye girildiğinde, sol taraftaki duvarda ateşin yandığı bir ocak (Rojın)32 bulunmaktadır. Bu mekanın içindeki tavan cısırları oldukça eskimiş bir vaziyette olup, halen canlılığını korumaktadır. Mekanın içinde tavan çısırlarının altına atılmış sütun/direkler Ustuna Reş/Hustına Reş/Kara direk bulunmaktadır. Aynı kutsi gelenek, Mazgirt‟in Kızılkale (Dirban) köyünde Şadiyan aşiretinden olan Laçoların damevine/dergahına ve Muxundi‟deki “Turabi ocağı/ziyaretine” taşınmıştır (Köksal, 2001: 18). Böylece Şadiyan talipleri arasında kutsanan Hustına Reş, Cemal Avdel nezdinde, Berxécan‟a uzanan bu uzun ince yolda, kutsal bir su gibi ana yatağına yürümektedirler. Kutsanan Hustına Reş‟le birlikte, Cemal Avdel dergahında bir de “tarıx/darik” dedikleri, dinsel ritüellerde kullanılan ve başka bir tanımla ona, “ziyaret/bumbarek” dedikleri kutsal “asa” bulunmaktadır. Bu kutsal asaya, Kürt Ré Heq inancında “daré heq/daré heqi, daré Xızıri, Cuyé heq, Cuyé Xızıri” diyerek, üzerine yemin ederler. Tarıx/darik, Berxécan ocağında da kutsanmaktaydı. (Bkz: Fotoğraf 6- Cemal Avdel‟in kendi elleriyle kurduğu dergahın kutsanan “Hustına Reş“i)

Pir İsmail Doğan ve Cemal Dedeoğlu‟nun bize verdiği bilgilere göre, dergahın eski tavan yapısı, şimdiki gibi düz olmayıp, altıgen şekilinde tek kubbeliydi. Hatırlatmak gerekir ki; Daha sonraları yol erenlerinin yaptıkları mekanlar, imamlara istinaden yedigen ve sekizgen olarak planlanmıştır. Altıgen ise, bölgedeki erken döneme ilişkin mimari özellikler olduğu gibi, İmamlardan çok yolun felsefik süregini mesajlamaktadır. Devam edecek olursak, dam/tavanın üstünde orantılı bir yükseklikte 6 köşeli bu kubbenin, Ré Heq inancında kutsanan önemi bulunmaktadır. Bu içsel sırrı, yol erenleri kısaca şöyle manalandırırlar: “Çar anasır, şeş cihet”. Yani 4 anasır/Anasır-ı Erbaa (temel öge), ‘Toprak, hava, su, nur/ateş’. Şeş=6 cihet/yön (altıgen), Dünyaya altı yönden bakmak. Yani mühim olan; bir bütün olarak evrene ve olaylara “sağdan, soldan, yandan, arkadan, alttan ve üstten“ bakarak, insani kamil olgunluğuyla haraket etmektir. Kadim gelenekte, İnsani Kamil topluluğuna “Mezhebi Ervah“ derler ki, felsefik açıdan bakıldığında bunlar, ‘Kosmos’un canlı cansız bir bütün olarak ruhlu olduğuna, kendilerinden bir parça taşıdıklarına’ inanırlar. Felsefenin temelinde “Alem-i ecsamdan, alem-i ervaha/madde aleminden, ruhlar alemine” geçiş süreginin canlı tutulması hedeflenmiştir. Cemal Avdel ocağının pirlerinden İsmail Doğan, bu kosmogonik oluşumu, ”Şeş cihetten baktık cihana, Taife-i Şit, Gürüfi Naci’deniz. Budur temel felsefemiz. Ne incinir, ne incitiriz” diye açıklarken, Dersimli ozan Ali Cemali33 bu yezdan-ı ilmi ledün (ilahi bilgi, gayb/batıni bilgisi) ün sırrını, bir kılamında şöyle tasvir etmektedir:

Temel felsefemiz insanlıkla gelir
Şit Naci’deniz biz delillerimiz var
İnsan düşmanıyla daim düşmanız biz
Ateşi nur eden Halillerimiz var

Bayrağımız kanda sancağımız canda
Hakkı yakın bulduk şah damarda kanda
İnsanlık yasamız bizim bu cihanda
Aleme hac olmuş ölülerimiz var

Altıgendir bizim esas temelimiz
İnsanca yaşamak bütün emelimiz
Gerçekleri söyler Ali Cemali’miz
Altıgen güvenli bilimlerimiz var

Berxécan‟ın Pilvank/Pilvenk köyünde kendi elleriyle yaptığı dergahının mimari özellikleriyle, Delikan köyündeki Cemal Avdel‟in dergahının mimari özellikleri aynıdır. Başlangıcında, Berxécan‟ın kurduğu dergahının üstü de “altıgen kubbeli” idi. Dersim Ré Heq inanclı Ewladé Ré dailerinin kurdukları mekanları/türbeleri, ziyaretgahları altıgen yada normal kubbeliydi (Seyyid Kekil: Ek/Fotoğraflar bölümü). Berxécan‟ın kurduğu dergahın kubbesinin, zamanla eskiyip ve yıkılması sonucu, ardılları tarafından dergahın üstü ”düz dam” haline getirildi. Yada kubbenin, bir cami görünümü vermesinden dolayı bilerek yıkılmış olabilecegi de düşünülmelidir! Yine Berxécan‟ın dergahında da kutsanan “Hustına Reş, Istına Reş” bulunmaktaydı. Berxécan‟a ait olduğuna inanılan kutsal asası/tarıx‟ı, 1916’larda Bektaşilerin bölgedeki bir temsilcisi gibi davranan Ağucan ocağının pirlerinden Sey Aziz tarafından yakılıp, yokedilmiştir.34 (Bkz: Fotograf 7- Cemal Avdel Ocağının Tarıx‟ı/ Darik‟i)

Cemal Avdel’in Kabr-i İstirahatgâhı

Söylentiler muhtelif. Derler ki; Cemal Avdel, “don-be-don/kalıp degişimi” don degiştirmden, hakka yürümeden önce, bu köydeki taliplerine vasiyet eder. Hakka yürüdügü zaman köyün en hakim tepelerinden olan, şu anki ıstırhatgahının yerini nişanlayarak taliplerinden kendisini, burada toprağa verilmelerini ister. Vaktaki pirler-i sanileri, hak ile hak olmuş; köylüler/talipleri bu vasiyete uyup, ahte vefa etmişler. Cemal Avdel sırra kadem bastığında, Delikan köy mezarlığında herd-u medfun etmişler. Dört metre uzunluğunda ve dört metre genişliğinde, duvarlarının dış çevresinin yeşil boyasıyla hemen dikkatleri çeken bir türbede yatmaktadır. Bu mezarlık, Delikan köyünün üstünde yer almaktadır. Mezarlığın altında ve yine köyün üstündeki düzlükte bulunan (axpin) tarla, 1960 larda kadastıro kayıtlarında Cemal Avdel‟in üzerine vakf edilmiştir. Pir Cemal Dedeoğlu’nun (1953) bize verdiği bilgiye göre, bu axpin/tarla, tapu siçilinde “Cemal Avdel‟in üzerine kayıtlı olduğu” yazmaktadır. (Bkz. Fotoğraf 7- Cemal Avdel‟in Türbesinin iç görünümü)

Şund a Hesp ê Cemal Avdel / Cemal Avdel’in Atının Yeri!

Delikan ve yakın çevre köylerde, Cemal Avdel ile ilgili bir çok mitsel kült yaratılmıştır. Gerçi bu türden davranış biçimi, sevenleri tarafından Dersim Ewliyaları etrafında örgüledikleri sıradan olgulardır. Yeri gelmişken, Cemal Avdel‟e atfen anlatılan bazı mitsel kültlerden sözetmekte de fayda vardır. Cemal Avdel‟in adına kayıtlı olan axpin tarlası, bugüne kadar hiç bir şekilde ekilip biçilmemektedir. Yine, Pir Dedeoğlu‟nun bize anlatımları içinde en ilginç olanı, çevredeki yakın köyden birisi, zamanla bu tarlayı ekmek ister. Pirler, bunu hoş karşılamazlar. Köylünün bu sevdadan vaz geçmesini, ona salık verirlersede adam, uyarıları kaale almaz ve bir sabah erkenden öküzlerini alıp tarlaya girer. Başlar tarlayı sürmeye. Ama nafile! Öküzler bir türlü çifte gitmezler! Adam öküzlere “Ha babam, Ho babam!” diye, dursun, öküzler bir adım bile yürümez ve bir müdet sonra öküzlerden birisi, olduğu yerde çöker uyur. Adam, en son anlar bu iş olmayacak kararını alıp öküzlerini sabandan söker ve mahçup bir şekilde evine döner. Gece rüyasında, Piri Cemal Avdel‟i görür. Kendisine kızgın bir sesle ” Lo tu çıma ew şund a hesp é mın dıkoli, dıki cud? Kes lé dere ne kot! Ew zewi, şunda ye hesp é mıne, çıma du va nézan i! ( Sen neden benim atımın tarlasını sürüyorsun? Kimse sana demedimi ki; o tarla, benim atımın tarlasıdır! Hem sen bunu bilmiyormusun!“) diye söylenir. Adam, kan ter içinde uykudan uyanır. O gün tarlada yatan öküzünü, sabah alıp tarlaya gelir. Aynı yerde öküzü kesip Pirine kurban eder. Ağlayıp, yakarır. Cemal Avdel‟den özür-ü af diler. Böylece olay, tatlıya bağlanır.

Sonuç

Görüldüğü üzere, yazılı ve sözlü kaynakları bu sınırlı çalışmamızda farklı başlıklar altında ele almaya çalıştık. Delikanlı Şeyh Cemal‟i ve ardından bıraktıklarını, Şeyh Cemal/Cemal Avdel‟i, onun adına nisbet edilen ocağını, Cemal Avdel‟in kozmik dünyasında dönen mitik anlatımları, Kürt coğrafi tarihindeki Delikan köyünü ve aşiretini, Cemal Avdel ile Şıx Dilo Berxécan arasındaki gizemli bağı, Cemal Avdel ocağının şeceresini ve soy/yol silsilesini, Cemal Avdel ile Hacı Bektaşi Veli arasında, Vilayetname üzerinde kurulan ilintinin rengini bir bütünsellik içinde objektiv olarak vermeye özen gösterdik. Ana sonuçlardan ilki, Cemal Evdal‟ın, Hacı Bektaş-i Veli ile uzaktan veya yakından, deyim yerindeyse hiç bir ilgisinin olmadığı, apaçık bir gerçeklikle ortaya çıkmıştır. Hacı Bektaşi Veli‟nin Vilayetname’sinde yazılı olan ‘Seyyid Cemal’ ile “Delikanlı Şeyh Cemal” in aynı şahsiyetler olmadığı, ortaya koyduğumuz farklı temel veriler ve nesnel olgularla rahatlıkla görülmüştür. Bu alanda yaratılan temel çelişkiler, makul ölçüler dahilinde, bu çalışmamızla az da olsa giderilmiştir.

Diğer yandan, Delikan köyü mensupları olan Delikan aşiretinin ana dili Kurmancidir. Delikan, Şadiyan ve Balucan aşireti müntesiplerinin şu an kutsadıkları ocak kurucusu olan Cemal Avdel‟in ana dili de, hiç kuşkusuz Kurmanci idi. Aksi halde, Hacı Bektaşi Veli‟nin Farsça, Türkçe, Arapça konuşan bir halifesinin Kurmanci konuşan Kürt aşiretlerinin, Kurmanc köylüleriyle diyalog kurmasının imkansız olabileceği bilimsel açıdan da anlaşılırdır. Burada asıl belirleyici olan kelamdır, yani dildir. Bütün bunlar bir yana, aslında en önemli belge, Cemal Avdel ocağına ait olan şeceredir. Bu şecerede, Hacı Bektaş-i Veli‟nin adı değil, Ré Heq inancında erken dönem olarak telakki ettigimiz (h. 400/1009-10) yılında, hem de Ebu’l Vefa-i Kurdi’nin (925-1017) huzurunda ve onun okulu tarafından Kürt aşiretleri için görevlendirilen, Berxécan (Şıx Dilo Belincan) ın adı geçmektedir. Yine bu belgede/şecerede, Cemal Avdel ocağının banisi olarak gözüken, sözde Vilayetnamedeki adıyla “Seyyid Cemal/Cemal Seyyid“ değil de “Şeyh Cemal“ olarak zikredilmiştir. Zaten bu gerçek başlı başına Cemal Avdel‟in, Hacı Bektaşi Veli ile değil de, Şıx Dilo Belincan‟la gizemli bir ilişkisinin olduğuna en güçlü bir işarettir.

Cemal Avdel ocağının Pirlerinin günümüze kadar saklayarak getirdikleri Tarix/Darik, Ré Heq inançının en temel bir objesi iken, bu, Hacı Bektaşi Veli‟nin ardılları olan Dedelerin, Babaların karşı çıktıkları ve buldukları yerde kırıp-yaktıkları sıradan bir ağaç olmaktan başka bir şey değildir. Çünkü Bektaşi süreği, “Pençeci“ idiler. Bu temel olgunun, Bektaşi dergahının başlangıcından beri, böyle tanzim edildiği anlaşılmaktadır. Cemal Avdel‟in mekan tuttuğu köy ve çevresinde, Berxécan‟da kutsanmakta ve adına izafeten varolan “çeşme-ağaç“, bir ziyaret yeri olarak algılanmaktadır. Delikan‟da yaratılan Berxécan kültü, günümüzde bile canlılığını hala korumaktadır. Delikan köyünde, Berxécan‟a yapılan bu delil-i kutsama ritüeli, her nedense burada, Hacı Bektaşi Veli için yapılmamıştır! Gerek Şadiyan aşireti ve gerekse Pilvenkan aşireti mensupları tarafında, Berxécan ile Cemal Avdel‟in, baba-oğul, abi-kardeş, amcaoğlu-kuzen, Pir-talip, yol-okul arkadaşı aidiyet bağlantısının hep kurulduğunu, alan çalışmalarımızda da net bir şekilde gözlemleyerek tespit etmiş ve kayıt altına almış bulunmaktayız. Oysa bu tür bağıntının, Cemal Avdel ile Hacı Bektaşi Veli arasında kurulmadığı bilinmektedir. Konjonktürel duruma göre, Vilayetnameleri okuyan ya da birilerinden dinleyenlerin, oradaki Seyyid Cemal’e atfen Delikanlı Şeyh Cemal‟in, Hacı Bektaşi Veli ile bir bağı olduğu izlenimi verilmek istenmiştir.

Aslında bu tür davranışlar içinde olanların, bilgi yetersizliğinden kaynaklı olarak, kendi şecerelerinden de habersiz oldukları anlaşılmaktadır. Bu düşünceyi tetikleyen bir diğer etken, “Berxécan‟ın da, Hacı Bektaşi Veli‟nin bir halifesi olabileceği“ varasıyımıdır. Oysa geleneksel hafızanın ortak kodları, günümüzde bilimsel metodolojik disiplinleri içinde ele alınıp deşifre edildiğinde, bazı gerçekler kendiliğinden su yüzüne çıkmaktadır. Sosyal hafızada kodlanmış mesajlar içinde Cemal Evdal, hiç kuşku yok ki bu toprakların ve dahası Delikan köyünün en eski yerleşik çekirdek ailelerinden birisine mensuptur. Cemal Avdel, Berxécan‟la yaşıt–çağdaş olacağı gibi, Berxécan‟dan bir kaç kuşak sonrasından, aynı ekolden, arkadan (ardıl) gelen bir yol ereni/halefi olabileceği de pekala mümkündür. Son tahlilde, talip toplulukları arasında inanca dayalı doğaüstü tasarımlara bahis olmuş Cemal Avel ile Berxécan, aynı Zerdüşti/Ezdai/Yarisani (Ré Heq) süreginde eşanlamlı/anlamdaşdırlar. Bir asır öncesi Cemal Avdel ocağının Piranlık ikrarının, Berxécan ocağında olduğu, daha sonraları ise bu ikrarın Axucan ocağına rızalıkla verildiği anlaşılmıştır. Ré Heq yolağında, bugüne kadar iki ayrı ocak banisi arasında, bu denli gizemli ve aleni bir bağıntının kurulmadığı, hasebiyle gözardı edilmemelidir. Ré Heq yolağında var olan ocaklar tarihi yazımında deyim yerindeyse, bu çok önemli bir bulgudur. Denilebilir ki, Dersim ve çevresinde, Ré Heq inancında sadece Berxécan ile Cemal Avdel arasında; böylesi zahiri/görünen/dışsal ve bir o kadar da batıni/içsel tefekküri değerler silsilesi yaratılmıştır. Bitirmeden, son bir hususa deginmeliyiz. Külliyatsız olan sözlü tarihin kılçal damarlarını, alanda/sahada yapılan araştırmalarla derlenen sözlü bilgilerin oluşturduğu bilinmektedir. Alan çalışmalarımız sırasında, bizden katkılarını esirgemeyen tüm Ewladé Ré dostlarımıza, teşekkürlerimizi bir borç olarak buraya not düşerek billirtmek istedik.


ERDOĞAN YALGIN



Kaynakça

Aksüt, Hamza (2006), Mezopotamya‟dan Anadolu‟ya Alevi Erenlerin İlk Savaşı (1240) Yurt Kitap Yay., İstanbul.

(2010), Aleviler Türkiye, İran, Irak, Suriye, Bulgaristan) Yurt Kitap yayın, İstanbul. Aydoğmuş, Günerkan (1998), Harput Kültüründe Din Alimleri, Elazığ.

BOA.(1998), 998 Num. Muhasebe-i Vilayet-i Diyar-ı Bekir ve..c.1. Ankara. Bayrak, Mehmet (1997), Aleviler ve Kürtler, Özge yayınları Wuppertal).

Bulut, Faik (1998) İslam Kömüncüleri, İslam‟da Özgürlük Arayışları 2-Berfin yay. İstanbul. Burkay, Kemal ( 2001), Anılar Belgeler, C.1, Roja Nü yayınları, Stokholm.

Bilgin, M. Sıraç (1995), Zarathutra (Zerdüşt) Berfin yay. İstanbul.

Birdoğan, N. (1995), Anadolu ve Balkanlar‟da Alevi Yerleşmesi” Mozaik yayınları İstanbul.

(1990), Anadolu‟nun Gizli Kültürü, Alevilik, AKM yayınları Hamburg.

(2-7 Ekim 1990) Video Kaset: Hambur Alevi Kültür Merkezi Konferansı panel konuşması”

Çakar, Enver (2012), Elazığ Baskil Yöresi Aşiretleri, Ertem Basım. Ankara. Danık, Ertuğrul. (1996), “Dersim Alevi-Kürt ve Zaza Mitolojisi ve Pantheonu

Üzerine İrdelemeler”, Birikim 88, 64-67, İst. Ayrıca bkz : www.gomanweb.com.kutuphane/

(2006), Öteki Tanrılar-Alevi bektaşi Mitolojisi, İmge Kitabevi yay. Ankara. Dersimi, M. Nuri (1999), Kürdistan Tarihinde Dersim,Mezopotamya yay.

(1992), Hatıratım, Haz. M. Bayrak, Özge yay.Ankara. Erdoğan, Hüseyin.(2011), Tunceli Gerçeği, Ayrıkotu Yayınları İstanbul. Eflaki, Ahmed (1987), Ariflerin Menkıbeleri C. 1, 2. Remzikitabevi.İstanbul. Gezik, Erdal, (2004), Alevi Kürtler, Kalan yay. Ankara.

Gezik, Erdal ve Çakmak, Hüseyin (2010), Raa Haqi-Riya Haqi, Kalan yay. Ankara.

Gülten, Sadullah (2010), “Üryan Hızır Menakıbnamesi”, Alevilik Bektşilik Araştırmaları Dergisi, III, s. 84-103

Gültekin, Ahmet Kerim (2010) Tunceli’de Sünni Olmak. Ulusal ve Yerel Kimlik Ögelerinin Tunceli – Pertek’te Etnolojik Tetkiki, Berfin Yayınları, İstanbul.

(2006), “Şah Delil Berhican” Tunceli (Dersim) Aleviliği‟nin Eksik Parçaları Üzerine Kısa Notlar. Kırkbudak dergisi yıl: 2, sayı 7, sayfa : 87-107

Firdevsi-i Rumi (1995), Manakıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli “ Vilayet-name”. Haz: Abdulbaki Gölpınarlı. İstanbul.

Izady, R. Mehrdad (2004), Bir El Kitabı, Kürtler, Doz yayınları, İstanbul. Kanar, Mehmet (2010), Farsça Türkçe Sözlük, Sas yay. İstanbul.

Kuyudere/Minayik Kurultayı (1915), http://www.arguvankuyudereliler.org.tr/m_kurultay.html Kocadağ, Burhan, (1992) Doğuda Aşiretler, Kürtler, Aleviler. Ant yay. İstanbul.

(2005), “Şah (Şeyh) Süleyman Ocağı”, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, XI/34, Yaz,

s. 315-340. (Ayrıca bkz. http://www.hbvdergisi.gazi.edu.tr/ui/dergi..) Korkmaz, Esat (1994), Alevilik Bektaşilik Terimleri Sözlügü, İstanbul.

Köksal, Yusuf (2001), Dersim (Tunceli) de bir köy Dirban (Kizilkale), kendi yayını.

Munzuroğlu, Doğan (2004), “Tarıq: İnsanın Kullandığı İlk Alete Tapması” Munzur dergisi 4, sayfa 76-90.

(2002), “Secereden Tarihsel Gerçeklige ( Dersimliler, Ahmet Yesevi‟nin Torunları mı?” Munzur dergisi 10, sayfa: 64-72

Miroğlu, İsmet (1990), Kemah Sancağı ve Erzincan Kazası (1520-1566) TTK basımevi, Ankara. Özön, Mustafa Nihat (1989), Büyük Osmanlıca Türkçe Sözlük, İnkilap kitabevi, İstanbul.

Öztürk, Mustafa (2004), 16.Yüzyılda Kilis Urfa Adıyaman ve Çevresinde Cemaatler-Oymaklar, F.Ü.Orta Doğu Araştırmaları Merkezi Tarih Şubesi Yay.No:7 Elazığ.

Rişvanoğlu, Mahmut (1992), Doğu Aşiretleri ve Emperyalizm, Boğaziçi yayın. İstanbul.

Saltık, Veli (2009), “Tunceli‟de Alevi Ocakları” Türk Kültürü ve HBV Araştırma dergisi 52, sayfa: 156,157

Seyyid Kekil Kureşanlı (YY) Peygamberler ile Seyyidlerin Şeçerleri ve Aşiretlerin Tarihi, Köln Sykes, Sir Mark (1915), The Caliphs’ Last Heritage: A Short History of the Turkish Empire – New. Sprache: Englisch, London , (Stadtbücherei Hagen/Deutschland )

Türkay, Cevdet ( 2005), Başbakanlık Arşivi Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğunda Oymak Aşiret ve Cemaatlar, İşaret Yayınları, İstanbul.

Yalgın, Erdoğan ( 2010), “Pilvenke Gizemli Bir Yolculuk-2 “Şıx Delil-i Berxécan v Cemal Evdal” Pir Cemal Dedeoğlu ile Söyleşi”, http://newededersim.com, ve http://www.gomanweb.net/

(2011), Bektaşiklerin Dersim Ocaklarını Bölme Girişimleri, Munzur dergisi 35, yıl: 11, sayfa: 27-38

(2012), “Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş-i Veli, Dersimliler ve Iskalanan Gerçekler“ Munzur Dergisi 37 yıl: 12, Sayfa: 40-55 ve Ayrıca bkz. http://www.gomanweb.net/

(2012), “Berxécan Ocağı Zakiri Hüseyin Bulut ile Söyleşiler”, Dersim gazetesi, Yıl 1, sayı: 8, 9, 10

Yaman, Ali ( 2006), Kızılbaş Alevi Ocakları, Elips yay. İstanbul.

Yavuz, Edip (1968), Tarih Toyunca Türk Kavimleri. Kurtuluş Matbaası, Ankara.

Arapça yazmalar:

Şıx Dilo Belincan (Berxécan) ın (h. 400/1009/10) şeceresi, görevlendirme/izin belgesi. Arapça‟dan çeviren: Prof. Dr. Erkan Yar

Berxécan Ocağı Pirlerinden Mele/Molla Veli (h.y: 1893) „ ye ait, Maraş/Küçük (h.1286/1869-70) şeceresi. Arapça‟dan çeviren: Prof. Dr. Erkan Yar

Cemal Evdal Ocağının 1600 lerde yazılmış şeceresi (Kaynak kişi: Pir İsmail Doğan)

Berxécan Ocağı Pirlerinin 1671 yılında, Sağman Kadısına yazdıkları şikayet mektubu ve Osmanlı Padişahlarından olan “Avcı” lakaplı IV. Mehmet (1648-1687) in Tuğrasını taşıyan cevabı Fermanı. Arapça‟dan Çeviren: Prof. Dr. Erkan Yar

Kısaltmalar:

t.d: Tahmini doğumu
h.y: Hakka yürüyüşü
v.s: Ve saire
h: Hicri


DİPNOT

1) Kürt Ehli Heq ve Raa/Riya Heq inancı için ayrıca bkz. Gezik & Çakmak, 2010: 74 ve 153. Diğer yandan bu konu ile ilgili geniş veriler içermesi bakımından ayrıca bkz. Gezik, 2004: 1-25; Bayrak: 1997: 470- 573)

2) Arapca bir isim olan Şecer; Ağaç demektir. Şecere ise; Tek bir ağaç. Bir ailenin kökünü gösteren cetvel, kütük” (Özön, 1989: 779) Aslında, Berxécan‟ın ardıllarına bıraktığı belgenin içerisinde onun soyağacına yer verildigi gibi, ayrıca onun, Kürt aşiretlerinin vekilligine getirildigi ve onların irşadı için dailik çalışmaları yapması istemnektedir. Bir bakıma bu belge, aynı zamanda Kürt aşiretlerinin de bir tarihsel şeceresi konumundadır. Sözkonusu bu belge, bir görevlendirme, bir tavsiyeler ahitnamesidir. Berxécan ocağının bağlıları bu belgeye asırlardan beri “Şecere é Berxécan” demişler. Biz de bu gelenege saygıdan ötürü, çalışmamızda sözkonusu belgeye, “Şecere” demeyi uygun gördük. Şıx‟ın Şeceresindeki gerçek adı, Şeyh Dilo Belincan‟dır. Dersim yerel literatüründe “Şıx Delil-i Berxécan” olarak bilinen ewliya/teofani, Kurmanci/Kırdaşi (here were) konuşan Pilvankan/Pilvenk aşireti içinde adına “Berxécan ocağı” vücuda getirilmiştir. Berxécan adı, iki ayrı Kurmanci sözcükten türetilmiş bileşik bir isimdir. Mitsel anlatımına göre Şıx, Pilvank köyünde kesilip yenilen bir kuzuyu, derisine konan/sarılan kemiklerinden, yeniden canlandırmıştır. Bu keramete tanık olan bölgedeki Kurmanclar, Şıx‟a “Berx (kuzu) é Can (ruh) veren Şıx”, yani; ona “Berx é can” adını verilmişlerdir. Belincan, Dersim ocakları yazım tarihinde erken dönem (h. 400/1009-10) tasnifiyle ele aldığımız bu tarihsel peryod‟da, bir bütün olarak Kürdistan, özelde Dersim çevresinde yerleşik olan ve toplamda 43 Ekrad/Kürt cemaatleri/aşiretleri arasında faaliyet yürütmüştür. Şıx‟ın şeceresi, şuan Dersim‟in Pertek ilçesinde bir koruyucu ailenin yanındadır. (Bir kişisel not: “Uzun uğraşlar sonucu, sözkonusu şecereyi görme ve ilk defa resimlerini bizatihi çekip, arşivlemiş bulunmaktayız.”) Şıx‟ın kendi elleriyle Pilvank köyünde 1010 yıllarında kurduğu bölgenin ilk altıgen kubbeli dergahı, köyle birlikte 18 Mart 1995 yılında askeri operasyonlarla yakılıp yıkılmıştır. Şıx‟ın sırrı mekanı, ebedi istirhatgahı/kabiri türbesi, Gaziantep ilinin Oğuzeli ilçesine bağlı, Suriye sınırına 10 km uzaklıkta, şimdiki adıyla Arslanlı köyündedir. Arslanlı köyünün eski adı, Şıx‟ın adıyla anılmakta olan “Şeyh Bilécan Köyü” dür. Bu köyün kuzeyinde yer alan bir dağa, “Şıx Bilécan dağı” adı verilmektedir. (Bir kişeisel not daha: “Bu köye 09.01.2013 tarihinde, alan araştırmaları için bizatihi ziyarette bulunduğumuzu bellirtmek isteriz.”) Şıx Dilo Belincan‟ın adına izafe edilen bu köyden ve onun türbesinden, Dersim‟deki Pilvankan aşireti mensuplarının ve Berxécan ocağı Pirlerinin dahi bu zamana kadar maalesef haberlerinin olmadığını, ayrıca buraya eklemeliyiz! Bütün bunların yanı sıra, Berxécan ile ilgili anlatılan mitik anlatımların bazıları için bkz. (Kemali, 1992: 148; Gezik & Çakmak, 2012: 189,190; Gültekin, 2006: 87-107 ve yine Gültekin, 2010: 98-125, Danık, 1996: 64-67; Yalgın, 2011: Dersim gazetesi, Zakir H. Bulut ile söyleşiler) Diger yandan “Cem-i Cıvat” ın batıni manası kısaca şöyle anlamlandırabiliriz: Cem= toplanıp yanyana gelerek nefsi gemlemek, benlikten arınmak topluca “Cıvat/Cinvat”=Sırat köprüsü‟ nü geçip, insan-i kamil olmaktır.)

3) Baluca/Balluca aşireti 16. yyüzyılda Mardin sancağında Viranşehir‟e bağlı Baluca köyünde yaşamaktaydı. Konu ile ilgili olarak bkz. (Nejad Göyünç, “16. Yüzyılda Mardin Sancağı“ İstanbul 1969: 203). Kiğı ilçesinin Hösnek nahiyesine bağlı Baluca köyü, aşiretin bu bölgedeki ilk yerleşkesiydi. Bkz. ( M. Sadık Yiğitbaş, “Kiğı“ İstanbul 1949: Çetvel/çizelge bölümü, Elazığ; Fırat Üniv. Kütüphanesi) 16. yüzyılda Kiğı sancağına bağlı “Bilice ve Bilicür/Boluca adındaki köylerin yanı sıra, yine aynı sancağa bağlı Göçek nahiyesinin Ballıca/Baluca köyü kayıtlıydı, bkz.( Yunus Koç,“XVI. Yüzyılın İlk Yarısında Kiğı Sancağı‟nda İskan ve Toplumsal Yapı“ Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Konya, S. 16, Güz 2004: 148,151). Kurmanc Balucan aşiretinin yine Şadiyan aşireti içindeki bir çekirdek ailenin, Şıx Dilo Belincan‟a olan aşırı bağlılığından ötürü kendisine “Bilican/Belican/Bılécan” adının verildiğini ve daha sonraları ismin “Balucan”a dönüştüğüne dair bazı sözlü anlatımlar da bulunmaktadır. Yani topluluğun, Şadiyan aşireti içindeki doğumu, Berxécan/Belincan‟dan kaynaklı olduğu, sözlü gelenekte kısmende olsa yer almaktadır. Bu konuda elimizde yeterli delil olmadığından kesin bir yargıya varmak imkansızdır.

4) Kani ya Berxécan u Dar a Berxécan “Berxécan Çeşmesi ve Berxécan Ağacı: Berxecan’ın adını taşıyan Kurmanci dilinde Bénaw =isimsiz, olarak da bilinen “Sakız=Dişbudak ağacın”ın kökü, en az 10 metre genişliğinde bir büyüklüğe sahiptir. Toprak üzerinden biraz yükselen gövdesi hemen ikiye ayrılmış, ikiz şeklinde yükselmiştir. Dalları kalın ve oldukça yaygın olup, hem enine ve hemde boyuna doğru gelişmiştir. Bazı dalları yere değerek, toprak üzerinde uzayarak tekrar gökyüzüne doğru bükülerek yükselmektedir. Dallarının kapladığı yeryüzü alanı, gövdesi etrafında tam 86 metrelik bir oval/kaviz çizmektedir. Özellikle yaz aylarında aileler gelip burada kurbanlar kesip, Şıx Delil-i Berxecan‟ı yad ederek niyaz etmektedirler. Köylüler tarafından bize anlatıldığına göre, bu mekana gelenler, genellikle yaşlılar önce Brexecan ağacını öpüp, sonra çeşmesinin suyunu avuçlayarak içip, çıralarını yakarak; “Ya Delil u Berxecan, ya ewliyayé Pilvankan, ewliya yé me, Ewliya yé Feqiran du me xılas ke!” dyip niyaz-ı dua ederler. Anlatımlara göre, yaz aylarında, bu ağacın altında uyumanın tadı bambaşkaymış. Derin bir uyku ve görülen rüyanın metaforik yorumları, insanı zinde tutarmış. Ağacın dalları kesilmez, evlere götürülüp yakılmaz. (Kişisel bir not: “ Bu köye, alan çalışmaları yapmak için Kasım 2010 yılında gitmiş, köyün varolan tarihsel kült objelerine dair mirasları yakınen görmüş ve yaşlı köylülerle sohbetlerde bulunmuştuk.”) Alan araştırmalarımız içinde gördük ki; 1938 den sonra Dersim‟den, Pilvankan aşireti ve Berxécan ocağı mensuplarından hiç kimse bu mekanları ziyaret etmemişlerdir.. Bununla birlikte, Berxécan‟la iligli anlatılan kutsal ağaçlardan birisi, Erzincan‟ın Refahiye ilçesine bağlı, şu an Şadiyan aşireti mensuplarının bulunduğu Dişdaş köyünde kurumaya yüz tutmuş ulu bir çınardır.. Bir diğeri, Gaziantep ilinin Oğuzeli ilçesine bağlı Berxécan‟ın kendi adıyla anılan, Şeyh Bilécan/Arslanlı köyündedir. Şıx Bilécan köyündeki Çoban Bilécan ağacıdır. Bu yaşlı dut ağacı, son yıllara kadar varlığını korumaktaydı. (Şıx Bilécan köyündeki (09.02.2013) kişisel görüşmeler: (Mustafa Erdoğan d.1942 ve Ali Polat d. 1929 Mustafa Demir d .1968) Yine Berxécan‟ın Pilvank köyünden fırlatarak Sağman köyünde diktiği kosevinin (ucu yanan odun parcası) yeşerdigini ve onun 18 metrelik gövdesiyle şu an yaşlı ulu bir çınar ağacı olduğunu araştırmalarımız sonucunda ortaya çıkarmış bulunmakatayız.( Yalgın, 2011: Dersim gazetesi, Zakir H. Bulut ile söyleşiler; Erdoğan, 2009: 38) Bunlara eklenmesi gereken, Pertek merkeze bağlı Coravan/Çakırbahçe köyünde, Berxécan‟ın Millan (Şeceredeki adı, Cemaat u Müilkişi) aşiretinin çekirdek aileleriyle görüşüp Cem-i Cıvat oldu. Lokmanın niyaz edildigi bu meydanda, Şıx‟ın kuzu kesip canlandırdığı şu an itibariyle yıkılmış olan o kutsal evin bahçesinde geçmişte varolan, şimdilerde ise kuruyup yokolan yaşlı “Berxécan ağacı” buna delildi.. Kürt Ré Heq inancında kutsanan ağaçların mitik kökleri, Zerdüşt‟ün diktiği kutsal ağaçlara dayanmaktadır. Zerdüşt ( M.Ö. 585-508) ün diktiği ve halen ayakta olan bir ağacı, İran‟ın Yezd şehirindedir. Bir diğer Zerdüşt ağacı, Sıraç‟ın aktardığına göre bizat Zerdüşt tarafından, Kral Guştasp (Viştaspa) ın, Zerdüşti dinini seçtigi için, Horasan‟ın Turşiz mıntıkasında Kişmar Ateş Mabedi’nin önünde dikilmişti. İslam Halifesi al-Mutawakkil, Hicri 232 (m. 846-847, e.y.) yılında 1450 yaşındaki bu ağacı, Kuzey Samarra‟ daki Ca’farriya’da bir “Caferi Sarayı” yapmak bahanesiyle kestirdmişti. Ne varki Halife, ağacın gövdesi sarayın yapımında kullanılmadan öldürülmüştü. Konu ile ilgili daha geniş bilgi için ayrıca bkz. (Bilgin, 1995:126) Ağaç kültünün İran/Irak kürdistanındaki Ehl-i Haq/Yaresan/Kakai inancındada önemli bir yeri vardır. Yeri gelmişken önemli bir konunun altını çizmekte fayda var düşüncesindeyiz. Şöyleki, Resmi tarih yazıcılarının ezberleyerek tekrarladıkları gibi, Türki müktesebat içinde “ağacın kutsanması/totemsel gelenegi, zanedildigi gibi sadece Orta Asya Türklerine özgü ve yarattıkları bir gelenek” degildir. Hem kaldıki, Göktürkler (M.S. 552-744), devamında Uygur Türkleri (745-840) yıllarından, hatta 1O. yüzyıla kadar, “resmen Zerdüşti/Mani dinini kabul ederek, teolojik ritüellerini yaşamlarında uyguladıkları”, bu resmi müellifler tarafından hep görmezden gelinerek gizlenmektedir. Akademik çevrelerdeki bu paradoksal durumun, bilimsel çalışmalar açısında sadece vahim bir tekerüre işaret etmekten başka bir anlamı yoktur. Türklerin geçmişte kabul edip yaşadıkları Zerdüşt/Mani inancı için ve diger yandan, Şamanizmin bir Türk dini/inancı olmadığını kanıtlayan günümüzde bir çok kaynak bulunmaktadır. Sadece örnek olması açısından şu kaynaklara ayrıca Bkz. (A. Yaşar Ocak, (2007) “Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, İletişim yay. İst. 6. baskı, sayfa. 16, 55, 71; İbrahim Bahadır “Türk Milliyetçi Söyleminde Şamanizm ve Alevilik“ Kırkbudak dergisi 2005, yıl 1, sayı 4. Güz, sayfa 5-26; Diger yandan, Milli Egitim Bakanlığı, Talim ve Terbiye Kurulu‟nun 15.1.1990 tarih ve 231 sayılı yazısyla, liselerin 1. sınıflarında ders kitabı yerine okutulması uygun bulunan ve yazarları arasında Faruk Sümer‟in de bulunduğu “Yeni Müfredat Proğramına Göre Liseler için, Tarih 1“ (1990) Ders Kitapları Anonim Şirketi, İstanbul Sayfa 140, 141)

5) Arapca bir sözcük olan Cemaat, yanyana gelmiş, aynı yaşam alanını paylaşan, küçük topluluklardır. Bir yere toplanmış insanların çoğuluna “Cemaat” denir. Örneğin, klasik Arapça yazmalarında, bir köyün mensuplarına “cemaat” denirdi. Bu cemaatler, liderlerinin yada köylerinin/bölgelerinin adlarıyla anılırlar. Bu türden cemaatler, genellikle kandaş/klan çekirdek aileleri ifade eder. Tarihsel süreçleri içinde bu kandaş cemaatler büyüyerek, aşiret adını alır. H. 400/1009-10 yılında yazılan Şıx Dilo Belincan‟ın şeceresinde, günümüzün Kürt aşiretlerine “Cemaat” sıfatı kullanılmıştır. “Cemaat” için ayrıca bkz. (Öztürk, 2004: XlV; Özön, 1998: 120); (bkz. Fotoğraf 3- Şıx‟ın şeceresinde “Cemaat u Delikan” yazılı olan bölüm, 7. satırın solunda)

6) Delilan/Delikan adının Berxécan‟dan kaynaklı olduğuna ilişkin sözlü geleneğin oluşturduğu düşüncelerden sadece bir örneği için ayrıca bkz. E. Yalgın Şıx Delili Berxécan ve Cemal Avdel. Okur mektubu; Ali Karakoç, 01 Ocak 2011, http://www.newededersim.com/news_detail.php?id=6843) Yine Pülümür eski (1947-1938) Kaymakamı, ve Tunceli eski (1947-1949) valisi Edip Yavuz; Delikan aşiertinin adının “Deliki, Deluki, Delili” olduğunu bellirtir ve bunun “Delililer, Delülcüler, Delisenler olduğunu ve hatta Yavuz, Kuréş/Bamasur şeceresinde adı geçen “Delsinler” i bu aşiretin olabilecegini de ima eder. (Yavuz, 1968: 337, 338.)

7) Delikan aşiertinin adına ilşkin mevcut veriler içinde Rişvanoğlu, Yavuz‟dan aldığı bilgileri olduğu gibi kullanmıştır. Bkz. (Rişvanoğlu, 1992: 104, 123, 124) Ayrıca, Delikan aşiretinin adı ve bağlı olduğu aşiret konfederesi için bkz.( Öztürk, 2004: 123)

8) Aksüt‟ün “Pöciyen aşireti” diye verdiği bu isimden bir aşiretin izine, taradığımız kaynaklarda rastlayamadık. Fakat bunun dışında, Elazığ Baskil aşiretleri içinde yer alan Kurmanç “Parçikan” aşiretinin varlığı bilinmektedir. Parçiki/Parçikan aşireti için ayrıca bkz. (Çakmak, 2012, “Elazığ Baskil Yöresi Aşiretleri”)

9) Ahmet Yesevi ile Hacı Bektaşi Veli arasında kurulmaya çalışılan bağ ve Yesevi‟nin Dersim Ré Heq İnancına nasıl da zorla girdirilmesinin arka planındaki gerçekleri irdeleyen bir makale için bkz. (Yalgın, 2012: 43-55). Ayrıca, Ahmet Yesevi ile Dersimliler arasında yaratılmaya çalışılan yapay bağı irdeleyen bir makale olması açısından bkz.( Munzuroğlu, 2002: 64-72)

10) Velayetnameler, tarikat ileri gelenlerinin, velilerin, ermişlerin hayatlarını ve konuşmalarını, abartılı doğaüstü bir anlatımla anlatan yazılı kaynaklardır. Özellikle 13.yüzyıla ilişkin Menakıbnameler din büyüklerinin, ya da tarihe geçmiş ünlü şahsiyetlerin yaşamlarını ve olağanüstü davranışlarıyla ilgili sözlü hikayeleri, daha sonraki yıllar içinde konu alan yazılı metinler, eserlerdir. Örneğin, Menakıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli Vilayetnamesi (Menakıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli) bunlardan biridir. Bu Vilayetnameyi Firdevsi Rumi (Firdevsi Tavi/Uzun Firdevsi), 1481-1501 yıllarında yazdığına inanılır. Sözkonusu eserin 1995 yılında, Abdulbaki Gölpınarlı tarafından çevirisi yapılarak yayınlandı. Gölpınarlı Vilayetnameler hakkında, şunun altını çizmektedir: “Olağanüstü olaylar, ayrı çağlarda, ayrı yerlerde yaşamış erenlerin buluşup görüşmeleri, tarihe uymasına imkan bulunmayan şeyler, bu kitaplarda en çok rastlanan şeylerdir“ (Gölpınarlı, 1995: lX)

11) Berxécan ile Cemal Avdel arasındaki gizemsel kandaş ilişki için, Berxécan ocağının görüştüğümüz bütün pirlerinin aynı ortak hafızaya işaret ettiği anlaşılmıştır. Ortak bellegin en güçlü verisi, Berxécan‟ın Delikan köyünden Pilvank köyüne geçtiği, degişmez algısıdır. Konu ile ilgili kısa bir kesit için ayrıca bkz. (Yalgın, Ekim 2011: 3. bölüm. Dersim gazetesi, Zakir H. Bulut ile söyleşiler ve Erdoğan: 2009: 57)

12) Seyyid Şeyh Ebul Vefai Kurdi (Tacul Arifin) yaşadığı peryod hakkında iki ayrı tarihsel veri bulunmaktadır. Bunlardan birisi, Sihâbüddîn Ebü‟l-Hüdâ Ahmed b. Abdülmun‟im es-Sebrisî el-Vâsıtî‟ tarafından 1371-76 yılında kaleme alınan “Tezkiretü‟l-Muktedîn Âsâr Uli‟s-Safâ ve Tabsıratu‟l-Muktedîn bi-Tarîki Tâcü‟l-Ârifîn Ebü‟l-Vefâ“ adlı menakıbnamesidir. Bu eserin ilk tercümesini daha sonraları Osmanlı tarih yazarı Sunni kökenli Aşıkpaşaoğlu’nun ( 1400- 1484) damadı olan yine Sunni kökenli 20 yaşlarındaki Seyyid Vilayet yapmıştır. Bu menakıbname, Ebu’l Vefai Kurdi ile ilgili oluşturulan diğer yazılı neşriyatların temel kaynağını oluşturmaktadır. Burada, Ebu’l Vefai Kurdi‟nin doğum tarihi hicri 417/1026, hakka yürüdüğü tarih ise h. 501/1107 yılıdır. Bu kaynak, tarihsel ve sosoyolojik çelişkilerle dolu olup, bazı bölümlerde Tacul Arifin, Sunni bir öğretinin temsilcisi konumuna indirgenmektedir. Bu menakıbnameyi standart bir kaynak olarak ele alan bazı yazılı neşriyatlar şunlardır: Ayşegül Özkul ( (2008)“ Tacü‟l-Arifin Ebü‟l Vefa‟nın Menakıbı, İnceleme ve Metin“ yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, ve diger yayınlardan bir kaçı için bkz. Evliyalar Ansiklopedisi, C. 11, İstanbul: Türkiye Gazetesi, 1993, s. 374; İslam Alimleri Ansiklopedisi, C. 7, İstanbul: Türkiye Gazetesi, s. 312 ; İslam Ansiklopedisi C. 10, T. Diyanet vakfı. 1994: 347-348, İst. Dursun Gümüşoğlu (2006), “Tacü’l Arifin Es-Seyyid Ebu’l Vefa Menakıbnamesi Yaşamı Ve Tasavvufi Görüşleri“ Can yayınları. Eyüp Sabri, Mir‟atü‟l-Haremeyn, C. 3, İstanbul: Bahriye Matbaası, İstanbul, 1306, s. 134; Ocak, Ahmet Yasar, “Türkiye Dînî-Sosyal Tarihinde Vefâiyye Meselesi”, Bursa‟da Dünden Bugüne Tasavvuf Kültürü, Ramis Dara (yay. hzl.), Bursa: Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı Yayınları, 2002, ss. 121-122. Said Aykut, “Tâcü‟l-Ârifîn Ebü‟l-Vefâ”, Sahabeden Günümüze Allah Dostları, C. 7, İstanbul: Sûle Yayınları, 1997, s. 30) Ahmet Eflaki, 1987, c.2. 22,23), Çeviren. T. Yazıcı “Ariflerin Menkıbeleri, 2. cild). Bir diğer görüş, Kürt Ré Heq inancının Ocakzadelerinin ellerinde bulunan şeçerelerde Tacul Arifin Seyyid Ebu’l Vefai Kurdi ile ilgili yer alan bölümlerdir. Bu şecerelerde, onun hakka yürüdügü tarih h. 408/1017/18, doğumu ise 925’dir. Bu ocakların şu ana kadar bilinenlerinde; Malatya‟daki Mineyik/Zeynel Abidin/Ebul Vefa Ocağı, Axucan Ocağı, Pirbad Ocağı ve Berxécan Ocağının şecerelerinde onun hakka yürüdüğü tarih olarak h. 408/ 1017/18 verilmektedir. Ayrıca Şıx Dilo Belincan‟a 1010 yılında verilen yetkinin, “Sultanul Tacul Arifin Ebu’l Vefa‟ın huzurunda verildiği“ şeçeresinin sonuç bölümünde yazılmıştır. Buna ilaveten şecerede yine şöyle bir tanım yer almaktadır: “Bu yetkiyi, hazreti Tâcu‟l- Ârifin (Allah onun sırrını mübarek kılsın), veli büyük şeyh İmaduddin Süleymani‟ye, o da; Şeyh Dilo Belincân‟a vermiştir.“ Bunlarla birlikte ecereyi yazan katibin, Ebu’l Vefa‟nın katibi olduğu notu, yukarıda da bellirtildigi üzere ayrıca şecerenin sonunda bulunmaktadır. Yukarıdaki ocaklara ait şecerelerin tarikat silsilesi, Ebu’l Vefai Kurdi üzerinden Zeyid‟e bağlanmaktadır. Mineyik/Zeynelabidin ocağının pirlerinden olan Av. Muharrem Naci Orhon ( 1927-2010) 1988‟de elindeki bütün belgeleri, ilgili mahkemeler kanalıyla tesçil ettirmiştir. Bilahare, ilgili bilirkişi raporlarıyla birlikte hukuken Ebu’l Vefai Kurdi‟nin hakka yürüdügü tarihi (h 408/1017-18, d. 925) olduğu, Türkiye Cumhurriyetinin ilgili mahkemelerince resmen kabul edilmiştir. Bu konuda şecerelerin tercüme ve bilirkişi onayıyla birlikte, mahkeme kararlarının asıl belgeleri, Kureşanlı Seyyid Kekil (d. 1936) tarafından yayınlanmıştır. (Seyyid Kekil, 177- 208) Konuyla ilgili diğer analiz örnekleri için ayrıca bakılması gereken önemli kaynaklar dan bazıları şunlardır. (Birdoğan, 1995: 105- 133; Birdoğan 1990: 103-110; Aksüt, 2006 :135-150). Ve konumuzla alakalı olarak farklı bir pencerede Erdal Gezik‟in Ayfer Karakaya ile yaptığı şöyleşiye ayrıca bkz. Munzur dergisi sayı 34, 2010. Gümüşoğlu‟nun çevirisini yaptığı menakıbnamede Ebul Vafa‟ının, Kalmina (11. y.y. da Bağdat‟ın bir semtiydi) da “Tekke, Zaviye, Medrese” sinden sıkca sözedilmektedir. Kuvvetle muhtemelen eğitim için Berxécan, Kalmina‟da bir müdet eğlenmiştir. (Dursun Gümüşoğlu (2006), “Tacü’l Arifin Es-Seyyid Ebu’l Vefa Menakıbnamesi Yaşamı Ve Tasavvufi Görüşleri“ Can yayınları.)

13) Yine Gölpınarlı bu gibi epik eserler ne gibi bilgi verirlerse versinler, bunlara inanılmaması ve bu bilgilerin başka kaynaklarda takibiyle doğrulanması gerektiğini bize salık vermektedir. (Gölpınarlı, 1995: X)

Konu ile ilgili bir örnek olması açısında bkz. (Yalgın, 2012: 43-55)

14) Temmuz 1931-13 Nisan 1932 yılları arasında, Erzincan Valiliği yapan Yanya ( Yunanistan‟ın bir ili olup, Arnavutluk sınırındadır) Arnavut kökenli Ali Kemali (Aksüt, 1884-1962) 1931/32 yılında bitirdiği “Erzincan Tarihi“ adlı çalışmasında Dersim aşiretlerine hatırı sayılır bir yer vermiştir. Kitabının “Seyitler” bölümünde verdiği Dersim seyitlerinin isim sıralamasında ise Kemali, 12. sırada “Şeyh Delil Berhican: Hacı Bektaş Veli Halifelerinden” diye sözetmektedir. Bu yanlış bilgi, sonrasından gelen diğer yazarlar tarafından da standart bir kaynak olarak hep kullanılmıştır. Hatta yabancı müellifler bile aynı yolu izlemişlerdir. Örnek olması açısından bkz. (Bumke, Peter J, “Dersim‟de Kızılbaş Kürtler” Haz. Bayrak, 1997: 406) Günümüz araştrımacıları da Berxécan‟ı 13. yüzyılda yaşamış bir ewliya olarak ele almışlardır. Bkz.( Danık, 2006: 101-120; Danık, 1996: 64-67; Gültekin 2010:109; Gültekin 2006: 96,97) . Yine Kemali, Berxécan‟la ilgili mitsel anlatılar hakkında da bilgiler veirir. (Kemali, 1992: 148, 155-56). M. Nuri Dersimi (1890-1973) de Hatıralarında “ Şıx Delili Berxécan‟ın, H. Bektaşi Veli‟nin bir halifesi olduğunu bellirtir. (Dersimi, 1992 : 147)

15) Hozat‟ta kendi adıyla anılan köyünde mekan tutan Dewreş Camal‟in, bir Bektaşi halifesi olmadığına ilişkin özlü veriler için ayrıca bkz.( Gezik & Çakmak, 2010. 68) Diğer yandan Dewreş Cemal ile ilgili olarak bkz. (Dersimi, 1992: 130, 131; Saltık, 2009 :156-157) Bütün bunların yanı sıra bir başka kaynak ise Dersimli Seyitlerin, Bektaşiler ile ilgisinin olmadığını farklı kaynaklara dayanarak vermesi açısından bkz. (Gezik, 2004. 151-157 ve Yalgın, 2011: 27-38)

16) Altıntaş, Vilayetname’de şöyle geçmektedir: “Seyyid Cemal Sultan erenlerin sözüne uyup,bir merkep aldı, yola revan oldu. Vara-vara Altıntaş‟a vardı….(Gölpınarlı, 1995: 80)” Sırf bu tanıma istinaden Cemal Evdal Ocağının bazı pirleri ve bağlılarında bir algı oluşmuştur. Buna göra, Delikan köyünün eski adının Altıntaş bölgesi=köyü olduğu iddia edilmekteyse de, bunun bilimsel ve mantıka yakın bir kanıtı yoktur. Yani köyün şimdiki adı olan “Üçbudak” ın önceki isminin “Altıntaş” olduğunu belgeleyen halihazırda elimizde yazılı hiç bir kayıt bulunmamaktadır. Oysa Altıntaş, günümüzde Kütahya‟ya 36 km uzaklıktaki bir ilçe merkezidir. Vilayetnamedeki “Seyyid Cemal‟in Altıntaş bölgesine gittiği yazılmaktadır. Vilayetnamedeki Altıntaş bölgesinin, Kütahya‟da olduğu böylece kesinlik kazanmaktadır. Bir diğer bulgu; Vileyetnamedeki Seyyid Cemal‟e ait bir türbenin Afyon Karahisar İhsaniye İlçesinin Döğer kasabasında bulunduğu ve müritleri tarafından taaf edildiği bilinmektedir. Seyyid Cemal Sultan ve ocağı hakkında daha geniş bilgi için bkz. (Aksüt 2010: 60; Altıntaş‟daki Seyyid Cemal Sultan ile ilgili daha geniş bilgi için ayrıca bkz. http://www.gencaleviler.com/forum/seyit_d

17) Bazı Vilayetnamelerde adı gecen yol erenlerinin, Dersim Ré Heq inancında var olan ewliyaların isimleriyle bazı gevşek benzerliklerin önplana çıkarıldığı bilinmektedir. Örneğin, Kureyş ile Mahmud Hayreni (Aksüt 2010: 147) ve ayrıca Hozat‟taki Sarı Sultan ile Sarısaltık isimleri arasındaki benzeşik çelişkiler ve Sarı Saltık‟ın Dersim’deki serüveninin başlangıç tarihleri için bkz. (Gezik & Çakmak, 2010: 178 ; Dersimi, 1992: 143, 144 ve Aksüt, 2010: 180- 1829) Buna ek olarak Muxundili Bamasur‟un, Yesevi tarikatı mensubu ya da onun oğlu sanılan “Mansur Ata” olduğu tezi son yıllarda dillendirilmektedir. Bunun da gerçeğe haykırı bir fantazi olduğu tarihi kayıtlarla ıspatlıdır. Örneğin Bamasur‟ın çıkış merkezi, Hısn-ı Mansur/Adıyaman bölgesidir. Konu ie ilgili geniş bilgi için bkz. (Aksüt 2010: 144)

18) Ocakzade: 1980 lere kadar Dersim pirleri için, ocexzede/ocaxzade tabiri huşi içinde, saygıyla yad edilerek kullanılırdı. Örneğin Kurmanci dilinde Ocak pirleri/aileleri için “ Ewnan Océxzede ne, Ew Ocexlame ye!” denilirdi. Daha sonra “Pir ve Ocakzade” yerine “Dede” denilmeye başlandı. Bu tabir, yaygın bir kabul görerek günümüzde kullanılan tek kavram oldu. Oysa Océxzade sözcügü, Pehleviceden gelip, Kurmanci ve Farsça dilinde kutsanmış aynı morfolojik anlamlar içermektedir. Ocak/Rojin/Lozin, kutsanmış ev/hane olduğu gibi, evde yanan ateşin/nurun sembolik mimarisi olarak duvar içinde bulunduğu yeridir. “Zade” oğul, evlat demektir. Bütün bunların toplamında Ateş/nuroğlu, gün/güneşoğlu, Ana/yaşam oğlu vs. anlamlarını ifade etmektedir. Asıl ocak, Ananındır. Köyde yeni bir ev yapıldığında ocaxzadenin eşi olan Ana, bir elini kendi ocağının karasıyla boyar ve yeni yapılmış olan o evin ocağının bulunduğu (evdamı) odanın duvarına mühürleyerek, beş parmağının izini vurur. Ayrıca kendi evinde getirdigi ateşle ilk ocağı, bu yeni evde Ana yakardı. Diğer yandan, Ocak kavramının günümüzdeki farklı çağırışımları da bulunmaktadır. Korkmaz bu konuda şu tespitleri yapmıştır. “Oturulan, barınılan yer, ev, aile yuva. Tekke, Ehlibeyit soyu. Dede‟nin bağlı olduğu soy. Dedelik. Hazreti Fatma ocağı…. Ocakzade: Farsca, Ocakoğlu, ocak evladı. Dedeler çıkış kaynaklarına göre üç grupta toplanır: 1) Dedebabalar: H. B. Veli yolundan gelenler, H. B. Veli‟nin manevi evlatları; yol evlatları. 2) Çelebiler; H. B. Veli‟nin soyundan gelenler; bel evlatları. 3) Ocakzadeler; 12 İmam soyundan gelenler.” (Kokmaz, 1994: 273)

19) Yadigar/Yadgar, Pilvankan aşireti içinde Berxécan ocağı onomastiğinde Piripiranlık/Mürşidlik makamında bulunan ailelerin sıkca kullandıkları geleneksel bir isimdir. Pilvenkli rusıpiler bu isimin kaynağını, “gezgin, dışarıda gezen bir dervéş” olarak telakki ederler. Onlara göre, Kurmanci dilinde Yadigar, “Diyari/Yadel“ olarak açıklanmaktadır. Oysa Yadigar (761/1359) , Kürt Ehli Heq /Yaresan/Kakai inancındaki avatarlara ait bazı listelerde 3. sırada gösterilen hakkın kutsanmış bir melegidir. “Ya” hakkın adıdır. Hakkın bir tecellisi olan Yadigar, cemhanede bir nar tanesini yiyen bakir Dada Sari‟nin hamile kalışından doğmuştur. Buna göre “Hakkın hatırası, Hak’dan gelen nurlanmış ruh-i sırdır“. Berxécan ocağıyla İran, Irak Kürdistan‟ındaki Ehli Haq inancı ve bu inancın dişlilerinden biri olan “Yadigar” adına, Dersim Ré Heq inancında bir tek Berxécan ve Cemal Avdel Ocağının pirlerinin adlarında rastlanılmaktadır. Buna göre, Berxécan ocağının içsel hiyarerjisi ile Ehli Heq inancı arasında sadece “Yadigar“ adı değil, aynı zamanda benzer bir çok mitik mahiyette bilgi transformasyonunun olduğu anlaşılmaktadır. Ehli Heq inancı ile ilgili, yabancı kaynaklardan topluca derlenmiş bir çok araştırma makalelerine ayrıca bkz. (Haz. Mehmet Bayrak 1997: 470- 573)

20) Belu: Elimizde var olan Şıx Dilo Belincan‟ın asıl şeceresinde bu isim “Belinc“ dir. Farsçadaki “Belenc“ sözcüğünün karşılığı “Ölçü, miktar, meblağ.“ dır. (Kanar:2010. 306) Bu isim, Şeyh Cemal‟in şeceresinde yanlış yazılmamışsa, Arapça’dan Türkçe’ye yanlış terçüme edilmiş olsa gerektir. Belinc/Belu, Belincan‟ın babasının babası, yani Belincan‟ın dedesidir. Aynı zamanda aile içinde, Belincan‟ın isim kaynağı olabilecegi de böylece anlaşılmaktadır. Çok ilginçtir; Gaziantep (Dilok) „te Şıx‟ın bir diger bilinen yaygın adı “Şıx Bıléc haziretleri” dir.

21) Şeyh Musaffir adı, daha sonraki yıllarda Ezdailerin/Ezidilerin Şıx‟ı olan, Hakkarili Şêx Adîyê Şamiyê Kurrê Misafirî /Adi bin Musaffir (1075-1162) olarak karşımıza çıkmaktadır. Musaffir adının, Kurmanç onomastiği içinde karşımıza çıkması ve aynı inançsal bağlamların bir akımına işaret etmesi açısından manidardır. Çünkü Ebul Vefa Menakıbnamesinin muhtelif bölümlerinde, Ebul Vefa‟nın Hakkarili bir halifesi olan Şeyh Udeyy bin Misafir‟den sıkca söz edilir. (Gümüşoğlu 2006: 81, 85, 179.) Bazı kaynaklarda bu halifenin Ezdailerin/Yezidilerin Şıxı ; Adi bin Musaffir (1075-1162) olduğuna hükmedilir. Bize göre menakıbnamedeki Şeyh Udeyy bin Misaffir, Yezidilerin Şıx‟ı olan Adi Bin Musaffır‟ın atalarından olsagerektir. Çünkü Ebul Vefa (925-1017) zamansal periyodun şahsiyetidir.

22) Pilvankan aşiretinin orjin geleneğe göre Berxécan, Dersim merkeze bağlı Pilvank/Pilvenk köyüne gelmeden önce Delikan köyüne uğrar. Köye girdiğinde Berxécan, yaşlı bir kadının, gelini ile birlikte dışarıda oturduğunu görür. Yanlarına gider. Hal hatır sorulduktan sonra, köyün yaşlı misafiri bir tas su ister. Gelin içeriye girip su getirir. Yaşlı adam, suyu içer ve suyun neden soğuk değil de sıcak olduğunu sorar. Yaşlı kadın, köyün suyunun/çeşmesinin olmadığını ve köy erkeklerinin, su getirmek için Bağin /Peri çayına gittiklerini bellirterek, yaşlı adam‟dan sabırla beklemesini, gelecek olan taze sudan içmesini ve kendilerine misafir kalmasını ister. Derken köylüler Bağin‟den, soğuk suyla geri dönerler. Misafirle musahabat/sohbete başlarlar. Gün akşam olur ve yemek yapma zamanı gelir. Köylüler aralarında, misafire yemek için ne ikram edeceklerini fısıldaşırlar. Köyün en bilgini diğer komşularına, bir koyun kesmelerini önerir. Aralarında gizli bir tartışma çıkar! En son köyün yaşlı kadını, koyunlarının azlığından ve koyunlardan süt aldıkları için bunu rededer! Bütün bu tartışmalar, dışarıda oturan yaşlı misafire ayan olur. O da tartışmaya katılır ve bir kuzunun kesilmesini bizatihi kendisi ister. Herkes şaşırır…! Kuzu kesilir. Yaşlı misafir sofrada, köylülerden kuzunun kemiklerinin kırılmamasına özen göstermelerini ve derisinin içine konup, sarılmasını salık veirir. Aynen yapılır. Yemek faslı biter. Uzayıp giden söz sohbet tükenir. İçi kemik dolu olan kuzunun postu/derisi, huzuru- meydana getirilir. Marifi ilahiyye/Eğitim dışı batıni yoldan ulaşılan Tanrısal bilgiye sahip olan yaşlı misafir, asasını alır ve kemiklerin sarılı olduğu deri/postun üzerine dokunur. “Yürü ya mübarek yürü de, kurtul bu ezyetten!“ der. Kuzu canlanır. Ayaklanır ve yürümek isterken, arka bacağında bir aksama göze çarpar. Yaşlı misafir, yanındaki bir köylüye bakarak, “sakladığın kemiği çıkar ortaya at da, hayvan eziyet çekmesin!“ der. Köylü utanarak, cebine gizlediği bir kemik parçasını çıkarır ve ona verir. Yaşlı misafir elindeki kemik parçasıyla kuzunun yanına gider. Kuzuyu öperek okşar, elindeki kemik sır olur ve kuzu aksamadan yürüyerek sürünün olduğu kom‟a gider. Anasının yanına sokulur. Kemiği gizleyen köylü, yaşlı misafirden şüphelendiği için onu denediğini/sınadığını söyleyerek af diler. Yaşlı miasfir köylüyü afeder. Ve devamında şöyle der: “Sen bu cıvat‟a uymadın, beni sınadın! Bilirim ki, hepiniz burada bana talip olacaksınız ama, zaman içerisinde bazılarınız, verdiğiniz bu ikrardan/yoldan döneceksiniz.!“ der. Bu kerametten sonra Delikan topluluğu, sırrına erdikleri bu yaşlı misafire talip olurlar. Yaşlı misafir, köylülerle helalleşir. Vedalaşmadan önce, bulunduğu yere asasıyla dokunur. Bugünkü Berxécan çeşmesinin suyunu oracıkta çıkarır/akıtır. Asasını, suyun/çeşmenin başına diker ve asa anında yeşerir. Bütün bu olup bitene tanıklık eden Delikan cemaati, yaşlı misafirin sırrına şirksiz nail olurlar. O ana kadar bilmedikleri yaşlı misafirin adını, kesip yedikten sonra, Kuzuya/berx‟e yeniden can verdiği için “Berxécan“ adını veirirler. “Ağaç“ a ve altında akan “suya“ istinaden sırrına kanıt mayetinde “Delil“ adını, Berxécan‟a lakap olarak eklerler. Yaşlılığından ve etkileyici sohbetinden ötürü, ona bilgin manasına gelen “Şıx“ ünvanını layık görürler. Bundan böyle Delikan köylüleri, “Şıx Delil-i Berxécan“ adını, asırlardan beri köylerinde bir ewliya kültü olarak yaşatırlar. Bu da yetmez! Delikan aşireti ve gerekse Şadiyan aşireti içinde başlangıçta “Ré Heq/Kızılbaş“ inancında olmalarına rağmen, zaman içinde her iki aşiretin bazı klanları/aileleri “Müslüman/Sunni“ inanca geçiş yaparlar. Bu aşiretlerin içinde yaşanan iki ayrı inançsal teolojinin kaynağında, Şıx‟ın Delikan‟daki cıvattan sonra, onu sınamak için kemiği saklayan köylüye, “Bana talip olacaksınız ama, bazılarınız verdiginiz bu ikrardan/yoldan döneceksiniz!“ öngörüsünün kabul olduğuna işaret telakki ederler.. Ki özellikle Karakoçan çevresindeki, Şadiyan aşiretine mensup bazı ailelerin yakın zamana kadar Ré Heq inancına mensup oldukları, daha sonraları Sunni/Müslüman inancına tabi oldukları tarafımızca da bilinmektedir. Şıx‟ın, kuzuyu yeniden canlandırma kerametinin günümüze yolladığı ana mesajı şudur: Sosyodinsel gruplarda unutulmuş, kaybolmaya yüztutmuş antik/orginal inancın yeniden canlandırılması ve sürek haline getirilmesi ezoterizm (batıni derin bilgilerin ve sırların ehil olmayanlardan gizlenerek, bir dai tarafından sadece yol ehiline öğretilmesi) e işaret etmektedir. İşin aslında yatan, tenasuh yoluyla can‟ın, kalıp degiştirmesidir.

23) Harranlı İbrahim Peygamber (M.Ö.2000) in İsmail ve İshak adlı iki çocuğu vardı. Müslümanların İsmail‟den, Yahudilerin ise İshak‟tan türediği bilinmektedir. Şıx‟ın yol/soy silsilesinin İsmail‟den değil de, İshak‟tan İbrahim‟e bağlanması oldukca ilginçdir. Fakat Ehli Haq inancındaki Kakailer sekti, Şeyh İsa‟nın Musa ve İsak adlı çocuklarından olan İshak tarafından geliştirilip yayılmıştır. Yola göre İshak, kutsanan bir melek konumundadır. Yine Şıx Dilo Belincan‟dan yaklaşık 300 yıl sonra aynı bölgeden sivrilen Baba İshak‟ı bu çark-ı hane içinde anmadan geçmemeliyiz.

Şeceredeki İshak adı, Dersim ve çevresindeki Berxécan, ocağı ve halife/ardılları ile Ehl-i Haq/Yaresan/Kakai inancı arasındaki köksel donelerin sadece bir nişanesine işarettir. Diger yandan bu tür belgelerdeki soya ilişkin bildirimlerin gerçegi yansıtmadığı bilinmelidir. Bu tür belgelerdeki soy şecerelerinin en fazla 4 yada 5 kuşağı doğru olabilecegi, gerisinin ise yol süregini ifade ettigi o zamanın şartlarına ve literatürüne göre anlaşılırdır.

24) Dersim Ré Heq yolağında “talip”e hizmet veren kutsal aileler; “Réber, Pir ve Piripiran” olmak üzere üç ana dizgeyle ele alınmıştır. Günümüzde “Piripiran” kavramı yerine, “Mürşid” terimi kullanılmaktadır. Mürşid kavramının, Dersim Ré Heq inancına son bir asırda, Bektaşi Dergahı kanalıyla, “Piripiran” kavramı yerine ikame edildigini şahsen düşünmekteyiz. Ebu’l Vefa ocağının pirlerinden Av. M. Naci Orhon bu konuda şunun altını çizmektedir. “..Alevilikte en üst makam, Mürşidlik makamıdır…Yol ve ahkamda Mürşid, Hz. Ali‟dir. Mürşid; talip için, Pirin Pirine denir. Memleketimizde Mürşid‟e “Mürşit köşe”, “Piripiran” da denir. “Piri Piran” deyimini bilhassa Dersim kullanır.” (Orhon, “Aleviligin Esasları (10)” 1992, Cem dergisi Yıl 1, sayı: 10, sayfa 10-12)

25) Pir İsmail Doğan, büyüklerinden dinleyerek kayıt altına aldığı sözlü anlatımlar içinde, Alaeddin Keykubat (1220-1237) döneminde, daha henüz Babai İsyanı (1240) olmadan önce, Dersim‟in Pilvank köyünde çıkan içsel bir sorundan ötürü, aynı haneden olan iki kardeşten birisi (Doğan‟ın ataları) Pilvank‟tan göçüp, Delikan köyüne geldiğini, diğer kardeşin ise Erzurum tarafına gittiği bilgisinin, göç bağlamında/konumuz ile ilgili bundan sonraki derin araştırmalarda oldukça çok güçlü bir veri olabileceği kanısındayız.

26) Burkay kaleme aldığı anılarında, Cemal Avdel ocağına ve özellikle ailesinin pirleri olan Pir Hasan ve ailesine de yer vermiştir. Konu ile ilgili olarak daha geniş bilgi için bkz. (Burkay, 2001: 24-26)

27) Bahse konu olan kişisel bir notu, önemsediğimizden buraya iliştirmeyi uygun gördük. Sözlü tarih araştırmacısı ve aynı zamanda Alevi tarihi alanında yetkin bir kimliğe sahip olan araştırmacı yazar Nejat Birdoğan (1934-2001), “Berlin Alevi Kültür Haftası 02-07. 1990” etkinliklerinin 4. gününde yaptığı konuşmasında, “Hacı Bektaş-i Veli‟den önce Anadolu‟da ocakların olduğunu belirterek, buna ilk örneği “Dede Kargın ocağı” nı vererek başlamıştı. Sonrasında, Vilayetnamede adı geçen “Karadonlu Can Baba” olarak Axucan‟dan sözetmiş ve ardından üçüncü sırada aynen şunları dile getirmişti: “Bugün yavaş yavaş talibi kalmamış olan “Şeyh Bircan ocağı” Hınıs yöresinde…” diye devam etmişti. Bununla birlikte alan araştırmaları sonucu Birdoğan, ilgili çalışmasında, “Şeyh Bircan (Güney Sıvas ve Malatya‟nın bir kesimi. Bu ocak artık unutulmuştur!” (Birdoğan, 1990: 208) diye yazmıştı. Birdoğan‟ın verdigi bu bilgiler üzerine, Almanya/Saarland Alevi Kültür Dernegi Genelsekreteri iken (1991-93), kendisiyle konuşma fırsatımız olmuştu. Frankfurt Kültür merkezinin, 17 Nisan 1991 tarihinde, Frankfurt Üniversitesinde düzenledigi bir konferansta, sözkonusu çalışmalarında aktardığı bu bilgileri, Birdoğan‟a bizatihi sormuş, konu hakkında detaylı bilgiler almıştım. Aynı sohbette, Avukat Muharrem Naci Orhon (1927-2010) da bulunmaktaydı. Görüşlerini bizimle paylaşan Birdoğan’ın muhtelif bölgelerde derlediği bilgiler, kısaca şöyleydi: Birdoğan; “Kürt Alevilerin yoğunlukla yaşadıkları bölgelerde “Şeyh Bircan, Bilécan, Berican ocağı” ve benzeri adlara sıkca rastladığını, ama bu şahsiyetin adına sadece bir Ansiklopedi‟de denk geldigini, başka yazılı kaynaklarda detaylı bilgi edinemediğini bellirtmişti. Bununla birlikte, Sıvas/Malatya hattında, Bingöl/Kiğı‟da, ayrıca Erzurum/Hınıs ve çevresinde toplamda üç ayrı bölgede “Şeyh Bircan Ocağı” nın varlığından söz eden, kendilerini/ailelerini geçmişte bu ocağın pirleri ve talipleri olduklarını dile getiren yaşlıların olduğunu anlatmıştı. Bu isimdeki ocakların aynı yada ayrı ocaklar olup olmadığını kestiremediğini, fakat adı geçen bölgelerde, bu ocakların günümüzdeki taliplerinin olmayışlarını, bunların unutulan aynı ocak olduğu kanısına varabileceğini anlatmıştı. Bu taliplerin çoğunun şu anda, özellikle Axucan ve Şıx Çoban ocağının bağlıları arasında yer aldıklarını da beyan etmişti. Kiğı ve Xınıs bölgesinde “Şıx Çoban ocağı” nın ise, aslında “Şıx Bircan” ocağının üzerine kurulan bir ocak olabileceginden sadece şüphelendiğini!, vs..” dile getirmişti. Bu noktada, M. Naci Orhon söze girerek, Şeyh Bircan‟ın gerçek adının “Şeyh Belincan” olduğunu, ( ki o zamana kadar ( ben‟de dahil) şeçeresindeki gerçek adının “Belincan” olduğundan, herkes habersizken, M. N. Orhon Şıx‟ın adını doğru bilmişti) doğru telafuz etmişti. Devamla Orhon, Şıx‟ın, Ebu’l Vefa yolağının erken dönem dailerinden olduğunu, ilk uğrağı olan Sıvas/Malatya bölgesindeki taliplerinin Axucan‟lara değil de, Belincan‟dan önce bölgede kurulan kendi ocağı olan Mineyik/Ebul Vefa/Zeynel Abidin ocağının bağlıları arasına katıldığını bellirterek, Birdoğan‟a itiraz etmişti. Aralarında kısa bir tartışma doğmuştu. Çünkü M. N. Orhon‟a göre, “Doğudaki (Kürt e.y.) ocakların serçeşmesinin, yani Piripiran/Mürşid ocağının, H. Bektaşi Veli dergahı değil‟de, kendi ocağı olan Zeynelabidin/Ebul Vefa ocağı olduğunu” anlatmıştı. Derken, Orhon ve Birdoğan‟a, Dersim Pilvankan aşireti içindeki “Berxécan ocağı” ndan söz ettiğimizde, her ikisi de “bundan haberlerinin olmadığını” bellirtmişlerdi! İşte Kiğı‟daki Şeyh Bircan (Berxécan) ocağının pirleri, bahse konu olan Sey Cıbrail ve Sey İwram (İbrahim) ın mensubu olduğu mala Sey Eli gillerdir. Cemal Avdel ocağı, geçmişte bu aileye Piran/Mürşid ikrarıyla bağlıydı.

28) Zeyd: Ehlibeyit mensubu olan Zeyd bin Ali Hüseyin’dir (698-740). Kendisi, İmam Hüseyin‟in torunu ve 4. İmam-ı Zeynelabidin’in (654-713), 5. İmam Muhammed Bakır’dan (676-733) sonra gelen ikinci oğludur. Zeyd, yaklaşık 738 yılında siyaset sahnesine çıktı.. Zeyd; Ebubekir, Ömer ve Osman‟ın halifeliklerini onaylıyor, bunları lanetlemediği için, Şiilik‟ten ayrı düşüyordu. Buna mukabil, Emevilere karşı Şiilerden daha radikal bir örgütlenme ve başkaldırı ekolü geliştirmekteydi. O, Emevi halifesi Hişam bin Abdulmelik’e (691-743) başkaldırdı. 42 yaşında şehid edildi. Zeyd‟in oğlu olan Yahya, 743 yıllında Gürgan (Gorgan/Cürcan; İran‟ın Kuzeydoğusunda yer alan Gülistan Eyaletinin yönetim şehiridir.) da şehid edilmiş, cesedi Gürgan kalesine asılırken, başı kesilip Şam‟a gönderilmişti. Eba Müslim (718-755) tarafından şehrin ele geçirilmesiyle, Yahya bin Zeyd‟in, Gürgan kalesine asılan başsız bedeni indirilmiş ve defnedilmişti. Bundan sonra hızla gelişen Zeydilik akımının, İlk Zeydî devleti M.S. 864 yılında Taberistan (Hazar Denizinin güneyinde) kuruldu. Bu devlet, Samaniler tarafında 928 yılında sonlandırıldı. Taraftarları daha sonraları, kendilerini İsmaililer (h.y. 760) olarak konumlandıracaklardı. Günümüzde, özellikle Kürt Ré Heq ocaklarının büyük bir bölümü, (bize göre, aslında tümü) Ebu’l Vefa-i Kurdi üzerinden, Zeyd‟e bağlanmaktadırlar. Bunların çıkış noktaları, Batı Kürdistan (Kuzey Suriye) dır. İslam egemenliginden ve Şia‟dan ayrı bir konuma sahip olan Zeydilik ve İsmaililik (Batini davetciler, örgütleyici dailer) ile ilgili olarak ayrıca bkz.( Bulut, 1998: 72-82) ve Kürt cemaatlerinin Zeyid ile Eba Müslim etrafında toplanmalarıyla ilgili ve Zeynel Abidin‟in Kürtler tarafından nasıl sevilip-sayıldığına ilişkin farklı mitik anlatımlar için ayrıca bkz. (Seyyid Kekil. 129-130 ve 55, 56)

29) Cemal Avdel‟in gizil yönünü, ocak pirlerinden Cemal Dedeoğlu şöyle anlatıyor: “Pirimiz Cemal Abdal, Horasan’dan gelip (Ki Horasan vurgusu; bütün ocak pirlerinin vazgeçilmez bir handikapıdır. Oysa bunun gerçekle hiç bir ilgisi yoktur!) Hacı Bektaş-ı Veli ile beraber Anadolu’da geziyor. 1273 yılına kadar Hacı Bektaş‟ta, Suluca Karahöyük’te yaşıyor. Hacı Bektaş hakka yürüyor, Cemal Abdal’da bu bölgeye geliyor. Gelir gelmez burada, işte gördüğünüz bu ocağın temellerini bizzat kendi elleriyle atıyor. O zaman, Bagin’de oturan Başpiskopos kendi toprakları olan Tepe, Temran (Köyler) bu bölgeleri gezmeye gelirken bakıyor ki; burada kendisinden habersiz bir inşaat yapılmaktadır. Hemen Cemal Evdal’ın yanına gelip ve soruyor: “Sen kimsin? Benim toprağımda, benden habersiz inşaat kuruyorsun?” Cemal Evdal Pirimiz ” ..bende sizin gibi bir insanım! Ama ben bir Evladı Resulüm!” diye cevap verince, Başpiskopos da; “Madem sen bir Evladı Resul isen, sizin atalarınız kerametli olurdu! Sende bir keramet göster ve kendini bize kanıtla!” der. Bunun üzerine Cemal Evdal, Başpiskopos‟un yanındaki adamlarından birine bakar ve elindeki altından yapılmış put ve haçlı filamayı, bayrağı görür. İçinden bir dua ile bu altından put ve haç aniden taşa dönüşür. Başpiskopos anlar bunun keramet ehli olduğunu ve adamlarını alıp gider. O tarihten beri köyümüzün “Delikan” olan adı, “Altıntaş” olur. Delikan adının hikayeleri ise çok farklıdır…! Seyid Cemal Evdal, kalkıp Bagin’e gider. Bagin‟le bizim aramızda Peri Suyu akıyor. Suyun önüne gelince Cemal Evdal, çıkarıyor abasını atıyor suyun üzerine ve çıkıyor üstüne oturuyor, karşı tarafa, Bagin’e geçiyor. Abasını çıkarıyor sudan ve asasıyla yani (em darık dıwén) vuruyor bununla abasının tozunu silkeliyor yine omuzuna atıyor yürüyor. Bütün bunları, Piskopos‟un gözcüleri görüyor ve hemen haber veriyorlar. Piskopos da şehre gelen bu yabancıyı alıp yanına getirmelerini emrediyor. Derken karşısında yine bizim Seyid Cemal Evdal’ı görünce şaşarıyor. “Yine mi sen ya seyid! Bu defa ne istiyorsun?” diye çıkışıyor. Cemal Evdal da “benim sende 6 tutsağım var. Ben onları senden istiyorum.”diyor. Piskopos da diyor ki; ” Bak Seyid, diğer defa biz senden keramet istedik, sen kendince gösterdin keramatini. Ama bu defa biz senden bir keramet istiyecegiz. Seni fırına, ateş içine atacağız ve sen kendini sağlam çıkarırısan tamam! Senin tutsaklarını sana vereceğim ve dile benden ne dilersen! Derken, Pirimiz ateşe atılıyor ve ateşten sağlam çıkıyor. Baş Piskopos, verdiği sözü hemen tutuyor. 6 mahkum kardeşi serbest bırakıyor ve köyümüzün sınırlarını da 4-5 köyü kapsayacak şekilde genişletiyor…“ Detayları için bkz.( E. Yalgın: Cemal Dedeoğlu, Kasım 2010)

30) Dersim Teofanileri için sıkca işlenen motiflerden birisi de, onların “ateş fırınına atılmaları ve sonrasında, yanmadan sağ çıktıkları”na ilişkin anlatımlardır. Bu tür anlatımın, Dersim ve çevresinde ve özelliklede Kürt Ré Heq inancında ön planda işlenmesinin nedeni, bölgenin İslamiyetten önceki inançları olan Zerdüşti/Ezdai felsefesiyle açıklanabilir bir gerçekliktir. Ar/Adır/Ateş ve ocak; Ré Haq inancının varlık temelindeki o kosmik yumurtadır. Diğer yandan keramet ve ehlileri için şunun altını çizmekte fayda var. Ewliyalar için anlatılan bir çok mitik kerametler bulunmaktadır. Zahiri olarak tasfir edilen; “kuzuyu yeniden diriltmek, duvarı yürütmek, arslana binip, yılanı kamcı olarak kullanmak, deniz/su üstünde yürümek, kuru bir ağacı yeşertmek vs..” Bu türünden sözlü veriler, özellikle Mezopotamyada, tarihsel zamanlarda anlatılagelen mitlerdir. Bunların içinde kavranması, yakalanması gereken tarihsel gerçeklikler gizlenmiştir. Burada asıl olan zahiri/dışsal mana değil, batıni/ içsel düşüncenin, tefekkürün günümüzdeki gerçekliğiyle kavranmasıdır. Bu konuda Ahmet Güner, şunları hatırlatmaktadır: “Keramet; kelime anlamı iyi ve ahlaklı olmak, degerli ve cömert olmaktır. Tasavuftaki anlamı ise, “Peygamberlik idiasıyla ilgisi olmaksızın bir kişide harukulade bir halin zuhur etmesi”dir. Manevi ve hakiki keramet: İlim, irfan ve ahlakla ilgili kerametler. İlimde, irfanda, ahlak ve ibadette, insanlkta gösterilen üstün meziyetler, haslet ve faziletler..” (Ahmet Güner, ”Tarikatlar Ansiklopedisi, 1991:207, Milliyet yay. İst.) olduğunu bildirir ki, asıl olan da budur.

31) Sözkonusu bu altı kardeş ve devamında anlatılanlar şunlardan ibarettir. Büyük kardeşin adı Yusuf. Çok güzel ok kullandığı için kendisine “Oxçi Usuf” derler. Oxçi Usuf, Delikan köyüne bir buçuk saatlik “Oxçilan” köyünü kurar.

2. Kardeşin adı Çaq Beğ‟dir. O da gider “Çaqé” köyünü kurar. 3. Kardeşin adı Hemza. Karakoçan yakınlarında “Hemza” köyünü kurar. 4. Kardeş, Qızıl. O da “Qızılcux” köyünü kurar. 5. Kardeş olan Badır. Delikan yakınındaki “Badır” köyünü kurmuştur. 6. olan son küçük kardeşin adı Tırabi’ dir. Anlatıma göre Tırabi, daha henüz çocuk yaşta olduğu için, Cemal Avdel bunu yanında tutar. Ona ders verir ve eğitir. Daha sonra Tırabi‟yi, “Muxundi” ye yollar. Oradaki Şadililerin “Tırabi Ocağı/Ziyareti” vardır. O ocak, işte bu Tırabi’nin kurduğu ocaktır. Bu Ocak’ta kutsanan bir “Hustına Reş/Kara direk” bulunmaktadır. Bölgede var olan ocakların kutsanan Hustına Reş‟i, Berxécan‟a ait bir külttür. Sözkonusu mitsel anlatım için ayrıca bkz. Söyleşi, E. Yalgın C. Dedeoğlu.

32) Kurmanci dilinde Rojin= Ro, Gün ve Güneş’tir. Ru: Can, cemal/yüz, sıfattır. Jin: Yaşam, kadın/ana demektir. Daha öncede deginildigi üzere, Ré Heq, Dersim inancında; Ocağın temel ögesi anadır. Ana gündür, güneştir. Dayé‟dir. Da yé, kendinden verendir. Cana can verendir. Kutsal ocaktır/hanedir. Evdir. Ateştir, yaşamdır. Yazısız kitabelere/kelama göre, bütün kutsal ocaklar, Ana’dandır. Günümüzdeki ata/pirler ise sadece Ana’nın vekilidir.

33) Aşık Ali Cemali ( Ali Cemal Çetinkaya 1941) Mazgirt’in Şomu (şimdiki adı Gelinpınar) köyünde doğdu. İlkokulu Çangal’da okudu. Ali Cemali’nin “Doğu Anadolu‟nun Doluları Halk Ozanı Ali Cemal‟in Hayatı ve Deyişleri(1974)“ ve “İnsanlık Özlemi (2002)“ adlı kitapları bulunmaktadır. “Temel Felsefemiz“ adlı kılamını, geçmiş yıllarda Musa Eroğlu seslendirmişti.

34) Berxécan ocağına ait olan Tarıx/Darik en son, 1900′ lerin başında Pertek‟in Dere nahiyesi (Pilvanké Jerin/Aşağı Pilvank) ne bağlı Poxateris/Elmakışı köyündeki Ocağın Piranı/Mürşidi olan 2. Derwéş Memed (t.d. 1840), tarafından “Baxceyé Safiyan” Sofiler Bahçesinde toplanan 40 çift Musahibin katılımıyla, günlerce süren Dersim‟in en son “Cıvaté Çellan/Kırklar cemi; Cıvaté Sofiyan/Sofular Cemi” nde kullanılmıştı . Daha sonraları bu kutsal asa, 1916- 18′ lerde, Sıvas‟tan gelen Axucan‟lı Sey Aziz tarafından kırılıp yakılmıştı. Kürt Ré Heq inancında Darik/Tarıx‟ın önemini, sosyolojik evresindeki gelişimi bakımından derin araştrımalarla ele almak elbette zaruridir. Farklı bir çalışma olması babında ayrıca bkz. (Munzuroğlu, 2004: 76-90 ) ve Tarıx lügatı için bkz. (Gezik & Çakmak 2010: 193) ve ayrıca 1916 yılında Dersim ve çevresindeki Ré Heq inancına bağlı ocakların Tarıx/Tarıq‟larının kırılması için harakete geçen Osmanlı yanlısı Bektaşi tekkesinin içinde bulunduğu siyasi ve sosoyolojik konumunu daha iyi anlamak için bkz.


OCAKLAR HAKKINDA



********

***

 

Cemal Abdal Ocağı ve Tarihi’ için 2 yanıt

Yorum Yap - Katkı Sun