
Bu Aşkın Deryası Bahr-u Ummandır
Tenden sual etme ten kuru tendir
Can onun içinde gevheri kandır
Bu ilmin deryası bahr-i umandır
Sırrı kal oldukça sırdan gelirem
Kul Nesimî
Alevîlik öğretisinin bir derya olduğu, altı boş bir kabul değildir. Bunun, takdir edersiniz ki, ispatlı bir altyapısı vardır. Bu açıdan bakıldığında Alevîlik öğretisini hiçbir dinin içinde göremeyiz, görmemeliyiz. Prof. Dr. İ. Melikoff’un da dediği gibi; “bu öğreti dinler üstüdür”.
Alevîlik öğretisi, doğal yada zorla, yüzyıllardan beri asimilasyona, tahribata, kıyımlara, iftiralara, horlanmalara mâruz kalmıştır. İşte tüm bu olumsuzluklar içinde Alevîlik öğretisini anlamada, yorumlamada çaba sarf edilirken bu şartların ona zorla yüklediği misyon da dikkate alınmalıdır.
Alevîlik-Alevî “yol cümleden uludur” diyerek yolu ayakta tutabilmek, gelecek nesillere aktarabilmek için çeşitli ZAHİRÎ kisvelere bürünmüştür. İslam için uyguladığı bu zahiri kisveleri, zamanında Hıristiyanlık için de uygulamıştır(?).
Bahr-ı Umman:
Biz aşığız ne söylesek
Sözümüzde yalan olmaz
Sır içinde sır saklarız
Hiç kimseye ayan olmaz.
-Gubarî-
Pirler sır içinde sır saklar ve bu sırlar kimseye açık seçik değildir. Zamanı geldiğinde ehillere devredilmeyi beklerler. Lâkin akıl ise boş durmaz, bazı ayrıntıları görebilir. Her canın bilmesi gereken şudur: “Alevîlikte görünen, yaşanılan şeyler dışında bir de görünmeyen ve sadece ehillere verilen gizli bilgiler var.”
Bizim şeriat kapısı-ehli, yani bel oğlu, olarak yaşadığımız tamamen bir rüyadır. Bu rüya kemâlete kadar devam eder. Bu sırada da insan tekâmül sürecinde kendini geliştirmeye devam eder. Bu süreçte her Alevî’nin şunu çok iyi bilmesi gerekir:
“Bu bir rüya, bahr-i ummanın bir damlasında meşk hali. Kemâlete evrilene dek.”
Alevîlik öğretim sistemi olan 4 kapı 40 makamın ilk 20 makamı, yani şeriat ve tarikat kapıları Zahirî; son 20 makamı, yani marifet ve hakikat, ise tamamen batınî bilgilerden oluşur. Tarikat kapısında başlayan Alevîlik yavaş yavaş İslamî ilahiyattan âzâde olur. Marifet ve Hakikat kapılarında ise İslam tamamen terk edilir. İslam sadece şeriat kapısında yaşanır. İkrar verip yola giren Alevî direkt Tarikat kapısına geçmiş olur. Ve kısa bir süre sonra İslami kurallardan âzâd olur. Marifette ise tamamen bırakır. Bu erkâna göredir.
Bu tarikat kapısında başlayan bilinçsel tekâmül 40. Makama kadar ortalama 30-40 yıldır. Bu anlamda düşündüğünüzde Alevîlik gerçekten de bir okyanus yani ummandır. 40. Makam ehilliğine ulaştığınızda Pir Yunus gibi;
Derviş adın edindim
Derviş donun donandım
Yola baktım utandım
Her işim yanlış benim
Yani Dervişlik makamına ulaşınca, dervişlik elbisesini giyince yola, geçmişe, geldiğim ana baktım, meğerse her işim yanlışmış, hataymış dersiniz ve sonucunda şöyle dersiniz:
Unuttum din-ü diyanet kalktı benden
Bu ne mezhep dürür dinden içerü
Yani; din ile diyaneti bıraktım, unuttum artık, bu nasıl bir yoldur din içinde kendini ifade eden…. Ama aslında din ile diyanetle alakası olmayan!!!
Yunus yola, geçmişe, bakıp utanırken, din diyaneti unuturken, Pir Sultan ise bu durumda yerinde duramaz ve şöyle der:
Coşma deli gönül coşma
Coşupta kazandan taşma
Üç yüz altmış altı çeşme
Serçeşmenin gölü benim
366 yine Aleviliğin doğuş kabulü ile ilgili bir kabuldür. Göl ve kazan bütünleri anlatılanın yardımcı öğeleridir.
Hakk-el Aşk ve Ene’l Aşk yahut Aşık ile Maşuk:
Alevîlik aşık adamın işidir. Sadece Aşık değil maşuğun arzusudur da. Alevîlik öğretisi tüm binasını aşk, sevgi, sevi, evîn üzerine kurmuştur. Bunun içinde “ben-biz” gibi kula mürit dememiş “talip” demiştir. Çünkü reşit veya sizin kendinizi reşit hissettiğiniz yaşa gelince öz ve hür iradenizle ben bu yola talibim diyerek, kuralları, erkânı uygulamaya hazırım dediğiniz ana kadar bekler. Sizi yola gireceksin diye zorlamaz, talibini, talip olunmasını bekleyecek kadar onurludur. Talibi olacak can’a baskı yapmaz. Dergâhını semaya diker, bağrını, aşkını, gönlünü açar, hazinesini serer can’ını bekler. Can’ından da bir arzusu vardır:
Şimdi bizim aramıza
Yola boynun veren gelsin
İkrar ile pire varıp
Hakikatı gören gelsin
Kişi halden anlayınca
Hakikatı dinleyince
Üstüne yol uğrayınca
Ayrılmayıp duran gelsin
Pir Sultan’ım çelebiye
Eyvallahım var Veliye
Yol oğluna yol diliyle
Yolun sırrın soran gelsin
-Pir Sultan-
Alevîlik aşk işidir, gönül işidir. Gönül eri talip bekler. Bunun için bekler; Kimseyi doğuştan kurallara tabi tutan bir öğreti değildir. Doğuştan gelen dogmalarda bulamazsınız kendinizi. Tüm bu yapı Ene’l Aşkın mekânı olan gönülle işlenir ve sağlam kalır.
Canan bizim canımızdır
Teni bizim tenimizdir
Sevgi bizim dinimizdir
Başka dine inanmayız
-Hüdaî-
Diyen bir güruh “Ene’l Aşkın” bireyleridir. Tüm yaşam pratiklerini pirlerinin adına yaraşır biçimde sevi üzerine kurmalıdır. Bu yol ham değil olgunların, kâmillerin, erenlerin yoludur. Bu yola aşk ehli olunarak sahip çıkılır. Bu evren işte o zaman kâmil insandan hareketle; kâmil topluma tekâmül eder. Tüm bunlardan dolayı Alevî Enel Aşk yani ben AŞK’ım demelidir, bunu da pratikte yapmalı, dil ile değil.